Önceki gün, Yunus Emre dizisinde, Tabduk Emre rolündeki sanatçı birhikaye anlattı. Kısaca anlatayım; “ Adamın biri Hızır ile bir defa karşılaşır, sonra yıllarca yine Hızır’ı arar. Bulamayınca mecnun olur, sonunda Hızır ile karşılaşırlar. Hızır, kendi elbisesini, sarığını bu adama verir, al kendin biraz Hızır ol bakalım, ne göreceksin diyerek onu Çarşıya gönderir. Bakar ki, adam kılığında gördüklerinin bir kısmı köpek, bir kısmı akrep, yılan v.s” Hikaye uzun, mesele şu, çoğumuz göründüğümüz gibi değiliz. Bu nedenle ruhumuzun kalitesi çok önem arz ediyor. Bediüzzaman bundan olsa gerek, ‘iman insanı insan eder, belki insanı sultan eder” der. Tersi ise, imansızlık insanı, şeytandan daha aşağı derecelere indirip, kimimizi köpek, kimimizi akrep yapar. Bakınız nice insanlar gelip geçti bu dünyadan Krallar, Şahlar, Firavunlar hepsi kötülükleri ile anılıyor. Nice Peygamberler de geldi, arkasında milyonlar, Onlara dua ediyor, tabi oluyor. Bize düşen Peygamberimizin ve Kur’anın izinden yürümektir, işte bunu yapanlar kurtuluşa erenlerdir. İNSANIZ BİZ İnsan, Allah’ın şaheseri ve varlık ağacının şerefli meyvesidir. İnsan, en güzel kıvama erecek potansiyelde yaratılmıştır, kıvamını kendi bulsun diye hayat yarışında yolun başına getirilip, bırakılmıştır. Artık tercih kendisinindir.(M.İslamoğlu) İster cenneti, ister cehennemi seçer, ister saadeti, ister felaketi tercih eder. Cüzi iradesi ile başbaşadır. Tabi, önüne bir kılavu(Kur’an ve Sünnet) konulmuş. Bu kılavuza uyduğunda yönünü doğru olarak bulacak, sağa sola yalpa yapmayacak. Sonunda ise cennete gidecektir. Bir şey daha insan ‘fıtraten medeni bir varlıktır ve varlığını devam ettirmesi içinde bir diğerine muhtaçtır. Yani insan hem cislerini ötekileştirmek bir tarafa dursun, onlarla ünsiyet kurdukça insanlığını artırabilir. Zira insan ünsiyet kuran bir varlıktır. Efendimizin(sav) ifadesi ile “sevmeyen ve sevilmeyende hayır yoktur!” Burada insana düşen Allah karşısında haddini bilme, ‘benlik’ iddiasından uzak durma, ‘bizliğe’ karışmadır. Zira insan ben demeye demam ederse, bizlik iddiasında vaz geçer, bu da onu ‘teklik iddiasında bulunmaya götürür. Allah esirgesin. RUH-ZEKA VE NEFİS ÜÇGENİ İnsanın donanımını sağlayan, onu mahlukların en şereflisi olarak kılan Rabbimiz, ruha beden elbisesi giydirmiş. Akıl ve nefis gibi iki güç merkezi daha vermiş. Yani insan ruh, akıl ve nefis üçgeninde, cüzi iradesini kullanarak imtihan edilmektedir. Bu imtihan sürecinde rollerimiz vardır. Annelik, babalık, evlatlık, öğretmenlik, kulluk v.s İşte bu rollerimizi iyi yapmak durumundayız. Rollerimizi iyi yaptığımızda, halktan ve Hak’tan takdir alacağız. Önümüzdeki en büyük engel elbette kendimizdir, yani kendi nefsimizdir. Bundan dolayı en büyük cihadımız nefsimizle olmalıdır. GÖRMEZ HOCAMIZ BAKIN NE DİYOR Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, geçen hafta
"İnsanın bu kitaba sırt çevirdiği zaman kendi beden ülkesini adeta ruhuna bir mezara dönüştürüyor. Ruhu beden ülkesine hapsediyor. Tıpkı içinden geçtiğimiz süreçlerde olduğu gibi. Gerçekten bugün yüce Rabbimiz nimetlerle donatılmış çok güzel bir dünya lutfettiği halde insan birey olarak kendi beden ülkesini kendi ruhuna mezara dönüştürebiliyor. İnsanlık da o yüce zarif duygulardan, imandan mahrum kaldığı zaman kendi dünyasını bütün insanlığa adeta bir mezara dönüştürebiliyor"
Sonuç olarak, insan kendi cüzi iradesini, Külli İrade Sahibi(Rabbine) teslim ettiğinde rahat eder. Üstad’ın önemli tespiti ile bitireyim yazımı; “İman, tevhidi; tevhid, teslimi; teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dareyni iktiza eder. Ne diyelim, Yaratılmışların şerrinden, özelliklede terbiye edilmemiş kendi nefsimizden Allah’a sığınalım. Ve bu yazıyı da saklayalım, inşallah Kalın sağlıcakla.