Hülya Koçyiğit ile Abdulhamid Han dizisinin başrol oyuncusu Bülent İnal TRT-2’de Filim Gibi Hayatlar programında söyleşi yapıyorlardı. Konu aşk nedir? Sorusana geldiğinde, İnal: Görüp, çarpılmaktır!” diye bir yorum yaptı.
Tanımlamaya katılır veya katılmazsınız, çünkü aşkın yüzlerce tanımı yapılmış. Ben de derim ki, beden gözü ile baktığınızda evet aşk görünce çarpılmak olabilir. Ancak ruh gözü ile baktığınızda gerçek aşk ortayı çıkar!
İmam- Gazali’nin Kalplerin Keşfi kitabına başladık, yani yüzyıllar öncesinde neler yazmış neler. Ancak bir şeyi sormadan da edemeyeceğim, “Neden bir Gazali daha çıkmıyor? Belki de var, biz fark etmiyoruz. Neyse.
O kitabın Aşk bölüme geldim. (On ikinci Bölüm s. 62) Orada aşkı, sevgiyi uzun uzun anlatmış. Züleyha ile Yusuf(as), Leyla ile Mecnun, Hallac-ı Mansur, Şibli gibi aşkları özel olan kimselerden bahsediyor. Sonra da gerçek Muhabbet ve sevgi şu üç şeyde belli olur diyor. İsterseniz önce bu vurgulara bakalım, sonra da değerlendirmemizi yapalım inşallah!
Sevdiğinin sözünü başkalarının sözüne tercih eder.
Sevdiğinin meclisinde bulunmayı başka meclislerde bulunmaya tercih eder.
Sevdiğinin rızasını kazanmaya başkalarının rızasına tercih eder.
Gördüğüm şu ki artık yaşlandığımız aşklarda, dünyevi de olsa pek bunlara dikkat etmiyoruz. Konumuz ilahi aşk.
ARADAKİ PERDELER KALDIRILMALI
Denilir ki; aşk perdeyi yırtmak ve sırları açığa çıkartmaktır. Bu tanımlama harika biliyor musunuz? Vecd ise; zikrin tadına varıldığında, ruhun şevkteki aşırılığa katlanamamasıdır. Öyle ki diyor Gazali; “İnsan o anda, bir azası kesilse bile duymaz!” Burada Hz. Ali Efendimizin ayağından o demir parçasın çıkartması hadisesi geldi aklıma; mübarek namaza başlayayım, öyle çıkartın diyor ya; nasıl bir namaz, nasıl bir aşk ki, ayağından demir parçası çıkartılıyor ve o duymuyor! Müthiş bir iman…
Biz Gazali’den devam edelim: “Allah, (cc), âşık olana aşk olsun. Ne büyük mutluluk. Hani diyor ya Rabbimiz, “Kalpler ancak, zikir ettiğinde mutmain olur”
Peki böyle insanlar var mıdır bu devirde?
Bir defa böyle insanlar kendilerini belli etmezler. Şahsen çok aradım, böyle meclislerde çok bulundum. Sordum; “Siz hiç Allah aşığı gördünüz mü? Derviş dedi ki kulağıma: “Ancak bir defasında vecd ile zikir ederken, akan gözyaşlarımda o mutluluğu hissettim. Ama âşık olduğumu zannettim, değilmişim, başkasını da görmedim!” dedi.
Ama var olduklarını hissediyorum, çünkü az da olsa, imanının nuru, yüzüne yansıyanlar hala var. Peki nerede bunlar, nerede bulabiliriz?
ALLAH DOSTLARINI ARARSANIZ
Bir şeyhe böyle muhabbet ehli kimseleri sormuşlar. Şöyle cevap vermiş: “İnsanlarla çok az münasebeti olur bu kişilerin. Daha çok Rabb’i ile baş başadırlar. Devamlı tefekkür hali üzeredirler ve görünüşleri sessizdir. Baktığı zaman görmez, çağrıldığı zaman işitmez, kendisiyle konuşulduğu zaman anlamaz. Başına bir musibet geldiğinde üzüntü duymaz. Açlığını hissetmez, ağır söz söylense korkmaz! Yalnız kaldığı zamanlarda Allah’a(cc) nazar eder. O’na ünsiyet eder ve münacatta bulunur. Dünya ehli ile de çekişmeye girmez.”(s.65)
Bir genç, böyle bir muhabbetten bir damlasını arzu eder. Hz. İsa’ya gelir, talebini bildiri. İsa(as) o bir damla muhabbeti kaldıramazsın der. Bu defa yarım olsun, dayanabilirim dediğinde. Hz. İsa dua eder ve gence o muhabbet verilir. Fakat genç ortadan kaybolur, İsa(as) arar o genci bulur, sorar nerede ne yapıyor diye: Delirdi diye cevap verirler. Hz. İsa, soru üzerine soru sorar gence. Genç duymaz. Cenab-ı Allah, Hz. İsa(ya) haber gönderir. Buyurur ki; “Ey İsa! Kalbinde zerrenin yarısı kadar benim muhabbetim bulunan biri insanların sesini nasıl işitir. İzzetim hakkı için, sen onu testereyle kessen farkına varmaz!” Peki böyle insanlar var mı?
Kalın sağlıcakla