Gerek yerel ve gerekse dünya gündemi çok yoğun ve hadiseler çok hızlı gelişiyor. Öyle ki, dünyanın bir ötesindeki ABD’deki seçimlere bir ay kala başkanların konuşmaları bizde en azından ikinci haber olarak değer buluyor.
Şu anda Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki savaş birinci gündem. Bu konuyla ilgili düşüncelerimi yazmıştım. Global savaş baronları silah satmak için mutlaka yaraları kaşıyorlar ve dünyayı bir yöne angaje etmeye çalışıyorlar. Hedef yeni bir kriz çıkartarak, Türkiye’nin sahaya çekilmesi isteniyor diye düşünüyorum. Çünkü dört bir tarafımızda yangın çıkartıyorlar, şahsen enerjimizi tüketmeye çalıştıklarını düşünüyorum, dikkat etmek gerek! Nitekim ben bu köşe yazımı yazarken, Ünal Atabay dünkü Haber Global’daki sabah saatlerinde yapılan açık oturumda Nevra Öner’in sorularına benzer şekilde cevap veriyordu…
Aynı programda Sütçü İmam Üniversitesinden Prof. Dr. Toğrul İsmayıl hocam, yaşananların büyük fotoğrafın bir parçası olduğunu vurguluyordu. Tekrar etmek istiyorum, çok dikkatli olmamız gerekiyor!
LAWRENCE’IN EVİ MÜZE YAPILDI
Dikkatimi çeken bir başka konu ise Ünlü fesat Lawrence ile ilgili. Duymuşsunuzdur, Suudi Arabistan’ın Kızıldeniz kıyısındaki şehirlerinden Yenbu’da, yaz ayları boyunca süren hummalı bir çalışma yapılıyor. Taha Kılınç, “Lawrence’ın evi” (26.09.2020) düşündürücü bir yazı kaleme aldı. “Suudi Arabistan gibi, tarihî eserlere ilgisiyle meşhur olmayan bir ülkede, Yenbu’daki bu restorasyonun haberi, haliyle epey ilgi çekti. Meselenin esas vurucu noktası ise, müze şeklinde ziyarete açılacak olan konağın, 1916’da bölgeyi ziyaret eden İngiliz ajan Thomas Edward Lawrence tarafından ikâmetgah olarak kullanılmış olmasıydı. “Arap İsyanı” başarıya ulaştıktan sonra, Lawrence’ın bölgeden ayrılıp nihayet ülkesine dönmesiyle birlikte, Yenbu’daki ev de kaderine terk edilmişti. Bundan önceki yıllarda, Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere başta olmak üzere, birçok şehirdeki tarihî ve kültürel mirasın üzerinden buldozerlerle geçen, bu noktada İslâm dünyasının her yerinden son derece haklı eleştirilerle karşılaşan, ancak yine de geri adım atmayan Suudi Arabistan yönetiminin, şimdi bir den bire tarihî eser sevdasına kapılması elbette sebepsiz değil. Kral Selman’ın oğlu Muhammed’in (kısaca: MBS) 2017’de “veliaht prens” olarak tayin edilmesinden sonra gittikçe yoğunlaşan “Türkiye ve Osmanlı aleyhtarlığı”, hiç de tesadüf olmayan çok sayıda adım çerçevesinde Suudi Arabistan çapına yayılıyor bugün.
OSMANLI DÜŞMANLIĞI YAYMAYA ÇALIŞIYORLAR
Daha önce zaman zaman bu köşede çok çeşitli örneklerini de arz ettiğim gibi: Okullarda çocuklara ve gençlere okutulan tarih kitaplarına Osmanlı düşmanı bir dil zerk ediliyor, televizyonlarda Türklerle Arapların ortak geçmişini Türkler aleyhine karalayan kirli üsluplu diziler ve filmler yayınlanıyor…
Suudi Arabistan’da çıkarılan türlü zorluklar da cabası. İşte, Hicaz’ın Osmanlı’dan kopuşunda oynadığı kritik rol sebebiyle dünyaya “Arabistanlı Lawrence” olarak pazarlanan ünlü İngiliz ajanın yaşadığı konak da yine bu bağlamda restore edildi. Hal-i hazırda, Lawrence’ın Cidde’de yaşadığı ev de müze oldu.”
Bu arada önceki gün aynı ülke Türk mallarının da satışını yasakladı. Umre kapısını da kademeli olarak açacağını duyurdu.
Bu yapılanlar bir tarih inşasından ibaret değildir. Osmanlı ve Türkiye sınırsız biçimde kötülenirken, Ortadoğu’daki mevcut kaos ve karmaşanın en büyük müsebbibi olan İngiltere ve Batı emperyalizmi kutsanıyor. Harameyn’in emaneti omuzlarında bulunan bir ülkenin ve siyasî kadronun böylesine savrulması, yalnızca kendi kendini değil, bütün bölgeyi ateşe atacak tehlikeli bir maceraya sürüklenmek anlamına geliyor…”
Yaşadıklarımız, yaşayacaklarımızın bir göstergesi olabilir, şu anda bir savaş yaşanıyor, tuzak büyük ve bizim birliğe ihtiyacımız var. Allah rızası için çevremizde olan olaylara karşı duyarsız olmayalım. Birbirimizle dertleşelim, dertlerimize ortak olalım ve mutlaka devletimizin yanında yer alalım. Son bir cümle, Allah’ın ipine sım sıkı sarılalım. Çünkü başka yol yok!
Kalın sağlıcakla.