Bir şekilde doğar fakat bin bir şekilde ölürüz. Yugoslav atasözü Duvardaki çatlaktan bakan fare, çiftlik sahibi ile karısının bir paket açtıklarını gördü. "İçinde yiyecek mi var?" diye düşünürken bir baktı ki fare kapanı. Hemen bahçeye koşup alarm verdi: "Evde kapan var! Evde kapan var!'" Tavuk gıdaklayıp kafayı kaldırdı ve "Bay fare, bu sizin için ciddi bir sorun olsa da beni ilgilendiren bir tarafı yok ne yazık ki." Fare dönüp bu sefer koyuna, "Evde kapan var, evde kapan var" dedi. Koyun konuyla ilgilendi ama kendi hesabına "Üzgünüm bay fare, emin ol senin için dua edeceğim" dedi. Fare bu kez ineğe yöneldi: "Evde kapan var! Evde kapan var!" diye bağırdı nefes nefese. İnek, "Senin için üzüldüm, ama burnumu sokacağım bir şey değil," dedi. Farenin de başını eğip gitmekten başka çaresi kalmamıştı. Yalnızlık ve terk edilmişlik hisleri içinde, fare kapanı ile artık tek başına başa çıkmaya çalışacaktı. O akşam evde, alışılmadık bir ses duyuldu. Sanki bir kapan avının üzerine kapanmıştı. Sese koşan çiftçinin karısı, karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğunu kaptırdığını görmemiş, yılan da onu ısırmıştı. Çiftçi karısını hastaneye koşturdu, karısı eve ateşli döndü. Ateşli insana ne verilir; sıcacık bir tavuk çorbası. Tavuk acilen pişirilmiş. Ama kadın hâlâ iyileşemiyormuş. Eş, dost, ahbap, gelince hasta ziyaretine, çiftçi de sofraya koyunu çıkarmak zorunda kaldı. Ama çiftçinin karısı iyileşememiş, ölmüştü. Çok kalabalık gelmişti cenazeye ama ne kalabalık. Bu sefer de konukları doyurmak için kesilen inek oldu. Fareye de olan biteni deliğinin ardından izlemek kaldı. Hayat sanılandan kısa ve hepimiz birbirimizin halı tezgâhında hayati öneme sahip iplikleriz, öyle ya da böyle hayatlarımız birlikte dokunuyor.