Olur kaddim dü-tâ aşkın yolundan her belâ görgeç

Tarîk ehline âdetdir tevâzû’, âşinâ görgeç.

[Aşkının yolunda gördüğüm her belada iki büklüm olurum(belim bükülür). 

(Zira) yola gidenin âdetidir: Bir tanıdık görünce tevazu’ile eğilip onu selamlar.]

“Belâ”ya “Kâlû Belâ”dan beri aşinayız. Bu aşinalık,bezm-i ezeldeki kavlimizin ruhumuzda mündemiç olmasındandır.

Bela ve sıkıntılar insanın takatini bitirir, belinibüker. Hele bunlar aşk belasıysa.. Divan edebiyatının usta şairi Fuzulî, aslınıve bugünkü Türkçesini verdiğimiz yukarıdaki beyitte, âşığın belalarla ikibüklüm hale gelmesini, “yolda karşılaşılan bir tanıdığı selamlamak veya onatevazu göstermek maksadıyla eğilme” sebebine bağlıyor. Eğilmeye sebep olan bu“aşina”lar ise aşk uğruna katlanılan “bela”lardır.

Fuzulî’nin bu zarif nüktesinden, aşk yolunun belalarladolu olduğu, âşığın her adımda bir sıkıntıyla karşılaştığı, yahut kendisini ikibüklüm edecek kadar etkilemesine rağmen âşığın bu belalardan yüksünmediği,hatta bunları bir dost gibi karşıladığı anlamlarını çıkarmak mümkün. Fakat buve benzeri çağrışımlarla yapılabilecek bütün yorumlar beytin zahirine, yani ilkbakışta görünen yanına aittir. Beytin batınına başka bir anlam dahagizlenmiştir ki asıl anlatılmak istenen budur.

Şair “yolcu” anlamına “tarik ehli” ibaresini, sıkıntıveya eziyet anlamına da “bela” kelimesini özellikle seçerek beytin batınına yolveriyor. Zira “tarik ehli”, herhangi bir yolcudan ziyade, bir tarikate intisapetmiş tasavvuf erbabını anlatır. Asıl ipucu olan “belâ” ise, Arapçada lafzen“evet” anlamında bir tasdik sözüdür aynı zamanda. “Belâ” lafzı, tasavvuflailgili herhangi bir kavramla bir arada kullanılmışsa, Araf Suresi’nin 172.ayetindeki “ahd”e işarettir.

Bu ayette, Cenâb-ı Hakk’ın “Bezm-i Ezel”deki “Elestübi-rabbiküm?” (“Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”) hitabına, ruhlarımızın “Kâlû:Belâ!” (“Evet, sen bizim Rabbimizsin” dediler) cevabı nakledilmektedir.Hatırlayan olacaktır; eskiden mahalle mekteplerinde “Ne zamandan berimüslümansın?” sorusuna, “Kâlû Belâ’dan beri” cevabını öğretirlerdi.

“Belâ” misakına “âşina” olmamız, bu kavlimizin ruhumuzdamündemiç olmasındandır. İnsan kendi hakikatine yönelir, ruhunu nefsinintasallutundan kurtarır, kısaca “kendini bilir”se, ahdini de hatırlar. Biraz dabu sebeple “Kendini bilen Rabbini bilir” denilmiştir.

İşte insan, ezelde verdiği söze sadakati ilesınanmaktadır dünya imtihanında. Bu dünyaya gelen insanlardan bir kısmımisakını unutur, yolunu şaşırır, dalâlete düşer. Bir kısmı ise ahdine vefagöstermiş, Allah’a giden bir yola girmiştir. “Yolda oldukları” için “ehl-itarik”tirler. Nefsin, hevanın, dünyanın peşine değil, asl’a ulaşma arzusuylaebedî saadetin peşinde yürüdüklerine göre, Elest Bezmi’nin safasından dadünyanın hakikatinden de haberdardırlar.

Şimdi beyte bir de bu çerçeveden bakalım: Şair yahut âşıkbir “yol” katediyor. Bu, dünya hayatıdır. Cemâl-i Mutlak olan Allah’a ulaşmaiştiyakı, O’nun aşkıyla yürümesi, nihayet kendini “tarik ehli” diye nitelemesi,dünya hayatındaki bu yolun sırât-ı müstakîm olduğuna işarettir. Zaten heradımda ezelde verdiği sözü hatırladığını, daima bu misakı gözettiğinisöylemektedir. “Belâ” (Evet, sen bizim Rabbimizsin) kavli için “hatırladıkça”yerine “gördükçe” demesi “yakîn”e, yani imanın en üst mertebesine delâlet eder.

Biz Bezm-i Elest’te Cenâb-ı Hakk’a her hâl ü kârda O’nakul olacağımıza dair söz vermiştik. Yani ubudiyet sözü. Ubudiyet yahut kulluk,ibadeti icap ettirir. İşte bu yüzden bazen iki büklüm olur; “rükû”a gider.Bazen tevazu’ eder; secdeye varır. Tevazu’un bir manası da “secde”dir.

Hülasa şair, Allah’a verdiği kulluk sözünü her daimaklında tuttuğunu, bu yüzden ibadetle, taatle, namazla meşgûl olduğunuanlatıyor. Böyle bir meşgûliyeti “yol almak” şeklinde takdim etmekle de Allah’aancak böyle ulaşılabileceğini anlatmak istiyor.

Beytin zahirindeki ince şikayetle batınındaki rıza vegönül genişliği arasında sezilen tezat ise dünya imtihanının bir başkavechesine işaret ediyor. İbadet bazen zorluğu, bazen devamlılığı, bazen dünyameşakkati sebebiyle sabrı ve kararlılığı gerektirir. Bu bir zorluktur. Müminolarak alenen şikayet etmezsiniz elbette ama neticede gönüllü de olsakatlandığınız bir “zorluk” kabul edersiniz bunları. Bazıları da zevkle,iştiyakla, aşkla yapar ibadetlerini. Aradaki fark, tıpkı bu beyitte olduğugibi, bakış açınızla alakalıdır.

Bazısı “kesret” ağına takılır, bundan kurtulma çabasınınsıkıntılarıyla yol alır. Bazısı kesretin arkasındaki “vahdet”i görür, onunlezzetiyle kendini de, masivayı da fark edemez ki şikayete yahut siteme mahalolsun.