İnsan farklı yaratılmıştır, rengi, dini, ırkı, kültürü, baskın zekası, kabiliyeti, cibilliyeti, ilgisi, istidadı hatta kültürü, bilgi birikimi, yaşam şartları, değerleri farklı farklıdır. Bunlardan dolayı da, hadiselere farklı yaklaşırlar, farklı düşünürler. Hatta yaşadığı kent bile insanı farklı olmaya iter, farklı şehirlerin insanlarını yakından gözlemleyin, bu farklılıkları görebilirsiniz. Örneğin, Kahramanmaraşlılar, şehirlerini çok severler. Bir araştırma sonucu okumuştum. Doğduktan sonra aynı şehirde yaşamına devam eden insanların oranlarına bakıldığı zaman şehrimiz birinci olmuş. Doğrusu Kahramanmaraş bu kıymeti gerçekten hak ediyor. Olayı biraz daha geniş çaplı düşünürsek; aynı kültür içerisinde sosyal yaşamlarında birbirlerinkine benzer uyaranlara maruz kalan bireylerin, birbirilerine sempati duymaları ve birbirilerine bağlanmalarının temelinde de bu bilimsel gerçek yatar. Gittiğiniz bir başka şehirde hemşehrilerinize veya yabancı bir ülkede kendi milletinizden olanlara karşı daha bir yakınlık duymanızın sebebi de aynı şeydir. Yani çocukluğunuzdan içinde bulunduğunuz ana kadar olan süreç içerisinde, beyninizdeki milyarlarca sinir hücrelerinin söz konusu kişilerle, benzer uyaranlara maruz kalmasından dolayı ortaya çıkmış olan, benzer düşünüş algılayış ve duygulanım biçimlerine rastlamak da mümkün.
, Yukarda bahsettiğim gibi insanların bu farklıkları, siyaseti, ekonomik yaklaşımları, eğitimi, sağlığımızı, yönetimi özetli herşeyimizi etkiliyor. Ancak bu farklılıklarımızı zenginlik olarak görmek yerine, kimi zihniyetsiz ve tahammülsüz insanlar farklılıkları kavga sebebi olarak görebiliyorlar. Hatta, farklı takımları tutmak bile zaman zaman kavgalara neden oluyor… Bir başka konu daha, farklı düşüncelerimizi savunmayı da bilmiyoruz. Bağırarak ya da çatışarak meseleleri halletmeye çalışanlar hiçde azınlıkta değil. Peki neden? Hasta ruhlu insanları bir tarafa bırakırsak, bunun bir tek nedeni var o da beslendiğimiz bilgi kaynakları ya da kaynaksızlık… Önce cahil dediğimiz, inandığı değerlerin farkına varmayanlara bir sözümüz var, daha doğrusu cahillerle konuşup tartışanlara bu sözümüz. Atalar; “ Cahille gitme yola, başına gelir binbir bela!”
Zannederim, İmam Şafi ; "Ne zaman akıllı bir adamla tartışsam ikna ettim, ne zaman ahmak, cahil bir insanla tartışsam mağlup oldum" Yani cahili ikna etmek mümkün değil, öyle ise ayrı düştüğümüz konularda, cahiller ikna mümkün değildir. Kâbusnâmede; “Cahili, beceriksizi, insan yerine sayma, bunlarla beraber oturma, hele kendini âlim sayan cahilden, aslandan kaçar gibi kaç.” Der. O halde, cahil ile tartışmak gereksiz.
BİLENLE BİLMEYEN BİR OLMAZ Birde bilen insanların tartışmaları vardır. Bu tip insanlar arasında en ikna edici olanı, savunduğu fikri misallerle anlatanlardır. Hatta hikayeler anlatırlar, belge sunarlar ve bizleri verilerle ikna ederler. Kişisel gelişim uzmanı Temel Aksoy ; “Kimse kimseyi mantıkla ikna edemez. İkna etmek için öykü anlatmak gerekir(yaşanmış hadiseler ).
İkna etmenin mantıkla hemen hemen hiç alakası yoktur. İkna etmenin yolları arasında mantık belki de en son sıralarda gelir…” Evet buna rağmen kimi insanlar(cahiller) yine ikna olmazlar, çünkü kendileri gibi fikirleri de inatçıdır, tartışmadan vazgeçmek en doğrusu olur. Bunları niye yazdığımı tahmin etmişsinizdir. Referandum öncesi zıt fikirleri uyarmak istiyorum, birbirinizin kalbini kırmamak gerek. Karşımızdakileri suçlama, itham, küfür gibi kalkışmalar, birlik ve beraberliğimizi bozar. Bizlere düşen inandığımız düşüncenin doğruluğunu, doğru verilerle anlatmaktan geçiyor.
Şunu bilmeyiz ki, herkes aynı yöne bakamaz, çünkü farklıdırlar. Doğruyu bulmak istiyorsan , birbilene sor ya da oku, tefekkür et! Çünkü aklın yolu birdir Kalın sağlıcakla.