Çocuk kelimesi nedense bana ‘çiçek’ kelimesini çağrıştırır, öğretmen ise bahçivandır her zaman…
Bahsedeceğim hikaye ülkemin bir köşesinde geçer, biraz hüzünlü, biraz da düşündürücü .
Birinci sınıfa Atatürk İlkokulunda başlayan Ayşe çok hareketli bir çocuktur, yerinde duramaz, tüm arkadaşları sıralarında otururken, o sınıf içinde koşuşturur, acayip sesler çıkartır, bazen masaya vurur, bazen kendi kendine öfkelenir, izinsiz dışarı çıkar, tekrar döner. Velhasıl, sınıfın kurallarını uymaz ve disiplini bozar.
Konuyu okul rehber öğretmenine ileten sınıf öğretmeni aynı zamanda veli ile de görüşmeler yapar. Ona göre çocuk hiperaktiftir, ancak bunun kararını kendisi veremeyeceği için, veliyi doktora yönlendirir.
Bu arada Ayşe yine çok hareketlidir, bir arkadaşı ile sınıfta kavga eder, camı kırar, bütün bunlara sabır gösteren öğretmeni doktordan gelecek sonucu bekler.
Rapor gelmiştir, çocuk hiperaktiftir ve her gün ilaç kullanması gerekir. Fakat anne, bu durumu ilk anlarda kabullenmez..
Bundan dolayı ertesi gün okula çağrılır, rehber öğretmen ile görüşülür, oradan da farklı bir sonuç çıkmaz.
Rapor gelir, beklendiği gibidir; doktor karar vermiş Ayşe’ye hiperaktif teşhisi konulmuştur, yapılması gerekenler uzun uzun anlatılır. İlacını da alan Ayşe, bir süre sonra sınıfta rahatlar, derse yoğunlaşmıştır, böyle olunca hem sınıf disiplini sağlanır, hem de çocuğun başarısı artar.
Ancak anne, Ayşe’nin aldığı ilacın yan tesiri olabileceğini düşünerek, doktordan habersiz ilacı keser, çocuk yine eskiye döner. Sıraların üzerinde gezer, perdelere asılır, dışarda fileleri çekiştirir, arkadaşlarına vurup kaçar v.s
Bu arada sınıf içinde yine Ayşe’nin dikkat dağınıklığı sürmektedir, öğretmen sürekli onu uyardığı için, okulunu da sevmez olmuştur. Dolayası ile başarısızlığı da her geçen gün artmaktadır.
HİPERAKTİF ÇOCUKLARI OLANLARA
Hikaye bu ya, sonunda bu konunun uzmanı doktor ile velilerin bir araya geleceği, bir konferanz hazırlığı yapılır.
Okul idaresi doktorumuz, çocuk veli ve öğretmeni bir araya getirir. Bu konferansın okul velilerin ve öğrencilerin tamamını kapsaması gerektiğinden, okul müdürü ile görüşülüp, ilgili yazışmalar yapılır. Sonunda, doktorumuz okula gelir. Önce öğrencilere bir sunun yapılır, sonra da velilere.
Bu sunum sonrası doktor soruları almaktadır, bir veli kendisinin çocuğu ile aynı konuda yaşadığı sıkıntıları paylaşır. Doktor, bu tip çocukların ilaçla normalleştiğini, hatta çok üst düzeyde başarılar yakaladıklarını, ilaçların yan tesirin olmadığını örnekleri ile uzun uzun anlatır.
Hikaye bu kadar mı? Hayır, bakınız bu hikayenin sonunda iki sonuç ile karşılaşırız. Birincisi çocuklarımızla doktor gözetiminde ilaç verilirse, çok güzel sonuçlar alınıyor. Ancak, ilaç doktortan habersiz kesilirse, çocuğu eğitim başarısı açısından kaybedebiliyoruz…” Neden bu hikayeyi paylaştım, açayım.
Değerli dostlar, hiperaktif çocuklar bu toplumun bir parçasıdır. Çocuk çiçek ise öğretmen bahçivandır dedik ya; Doktor ise bu işin uzmanı, dolayısı ile karşılaştığımız sorunları işi bilenine sormak ve onunla yolumuza devam etmek gerekiyor.
Bu yazıyı hiperaktif çocuklara ayırdım, kendi çocuklarımdan birisi de hiperaktif olduğu için, bu sıkıntıları yaşadım, biliyorum.
Onlar dokunulmaktan, sevilmekten, takdir edilmekten hoşlanır! Ancak bunu yaptığınız zaman da şımarabilir ve bu defa disiplini bozar. Kısacası zor çocuklardır, sabırlı olmak gerekiyor.
Yapmamız gereken şey, öncelikle sınıf öğretmeni ile görüşmeli, sonra Rehberlik Hizmetlerindeki uzman arkadaşların görüşleri alınmalı. Ardından doktora gitmeli ve onun kontrolünde ilaçlarına devam etmeliyiz.
Bu konuyu da doktora sormak gerek. Ancak, kesinlikle ilaçtan sonra takip edilmesi gerekiyor.
Eğitimde feda edilecek bir yavrumuz yoktur, bir insanı kazanmak, tüm insanlığı kazanmak gibidir bizim inancımızda diyor kapatıyorum.
Kalın sağlıcakla.