İslam dünyası kan ve gözyaşı içinde, terör, cehalet,  mezhep ayrılıkları, savaşlarla anılıyor…Akifimiz bu durumu anlatırken; “Yalan râyic(rağbet edilen), hıyânet mültezem(lüzumlu) her yerde, hak meçhûl. Yürekler merhametsiz, duygular süflî, emeller hâr; Nazarlardan taşan manâ ibâdullâhı istihkaar(hakir görme). Beyinler ürperir, yâ Rab, ne korkunç inkılâb olmuş; Ne din kalmış, ne îman, din harâp, îman türab olmuş!” İslam Dünyası bir kurtarıcı arıyor. Oysa kurtarıcı bize o kadar yakın ki, Efendimiz (sav) size iki emanet bırakıyorum, Kur’an ve Sünnetim” diyor. Veriyer reçeteyi elimize. Kur’an ilmin kaynağı, bize gönderilen hayat reçetesi, ne diyor Rabbimiz; “ İlim öğrenmek farzdır” Tıpkı namaz, oruç, zekat ve hac gibi farzdır ilim ama biz uzak duruyoruz ilimden. Diyanet İşleri Başkanımız geçtiğimiz hafta bu konuda harika bir tebliğ sundu. Diyor ki; “Bizim medeniyetimizde üç önemli kavram vardır. İlim, Hikmet ve Marifet. İlmin sahibine ‘alim’, hikmetin sahibine ‘hakim’, marifetin sahibine ‘arif’ diyoruz. İslam dünyasının çektiği ıstırabın en temel sebebi, ilmi hikmetten ve hikmeti marifetten ayırmak olmuştur. Dini bilgi sadece bir malumata dönüştü. İlim hikmetle, hikmet marifetle ve irfanla birlikte olmazsa o zaman çocuklarımıza sadece malumat yüklemiş oluruz. Bunlar birbirlerini denetleyen kavramlardır. İlim ve hikmet sorgulamayı gerektirir. Gençlerimize bunu öğretmemiz gerekir. Biz din eğitimini verirken bunları birlikte vermeliyiz. Sadece zihne malumat yüklemekle yetinemeyip kalbi de düşünmeliyiz. Kalbi düşünürken aklı da devre dışı bırakmamalıyız. Tevhid akıl ile kalbin birlikteliğidir. Aklın başka yere kalbin başka yere kayması demek değildir. BİLGİNİN DİNİ VE DİNİ OLMAYANI OLMAZ “Bilginin, ‘dini’ ve ‘dini olmayan’ şeklinde tasnif edilmesi tevhide aykırıdır…” Başkan Görmez, din eğitimi konusunda tarihte kırılmalar yaşandığını, en büyük kırılmanın bilginin ‘dini’ ve ‘dini olmayan’ diye tasnif edilmesi olduğunu kaydettiği konferansına şöyle devam etti; Bizim tarihimizde önceleri dini bilgi, dini olmayan bilgi, pozitif bilgi, negatif bilgi diye bir tasnif yoktu. Bu tasnif aslında İslam'ın en temel ilkesi olan tevhide de aykırı bir tasnif. Çünkü tevhide göre siz bilgiyi kainatın bilgisi ile kainatın ayetlerini birbirinden ayıramazsınız. Bilginin tasnif edilmesi dinin kendisine aykırıdır. Böyle yaptığımız zaman dini hayattan koparıyoruz. Hadis ne kadar dini bir ilimse matematik o kadar dini bir ilimdir. Çünkü matematik olmazsa, Allah'ın kainata koyduğu sünnetleri ve kanunları öğrenemezsiniz. Eğer din hayatın kendisi ise o zaman bunun bu şekilde tasnif edilmesi doğru olmaz. “‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’ ayeti, sadece ilahiyat ilmiyle ilgili değildir…” Bizim dinimizde ‘din adamı’ tabiri de yoktur. İslam’a göre herkes dininin adamıdır. Peki başka Müslümanlara ne diyeceğiz? Onlar dinin dışında adamlar mı? Bu başka dinlerde medeniyetlerde ortaya çıkan bir kavramdır. ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’ ayetinin önüne ve arkasına bakıldığında aslında ilahiyat ilimleriyle ilgili olmadığı görülecektir. Yaratıcımızın varlığı, kainatı anlamlandırmak için okuduğumuz bilgilerden söz ettiğini görürüz. Dolayısıyla 'bilenlerle bilmeyenler bir olur mu' derken sadece din bilenler, ilahiyat okuyanları kastetmiyor.” KONUYU AÇALIM Evet, hocamızın sözünün üstüne söz söylemek haddimiz değil ama azıcık açalım; İlim; bir şeyi olduğu gibi idrak etme, düşünme, hayal etme ve fehmetme gibi manalara gelir.İlim cehlin zıddı ve ortada olan bir şeyin akıldaki tezahürüdür diye tanımlanıyor. Hikmet, kısaca felsefedir. Arapçada insanı iyi olana yönlendiren, çirkin ve kötü olandan alıkoyan kastıyla kullanılmıştır,  özetle hikmet ve hüküm kelimeleri “bilmek” (ilim) ve “anlamak” (fıkıh) anlamlarında da kullanılmıştır İlim ve marifet fikrin nuru, vicdanın ziyasıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v)“Hikmet müminin yitiğidir, velev ki, kâfirlerin elinden de olsa alınız.”  demekle ilmin ehemmiyetini ortaya koymuştur. Ehl-i hikmet ise, “Cismin gıdası taam olduğu gibi, aklın gıdası da hikmet ve ilimdir.” diye buyurmuşlardır. Muhyiddin İbnü’l-Arabi, Fususü’l-hikem eserinde hikmeti tanımlar.  Der ki “Bir bilgiyi hikmet kılan ondaki yönlendirici ve hükmedici niteliktir. Gerçek anlamda hakim, hikmetin bilgisine sahip olmakla kalmayıp bu bilgiyi kullanan, uygulayan ve onunla hükmedendir. Her şeyin hakkını vermek, her şeyi yerli yerine koymak hikmet gereğidir. Allahın kulları varlıktaki ilahi hikmetin farkına vardıkça bu bilginin hükmü altına girerek bilgelik yolunda ilerler…” Evet, İslam’ın kurtuluşu bilgi toplumu olarak, cehaletten uzaklaşmakla mümkündür. Bunun için, gönlünü padişah, aklını vezir, nefsini asker yapan nesillere ihtiyaç vardır. Kalın sağlıcakla.