Hasan Erden’in, Kum Saati Yayınlarından çıkan Si vil İşgal Orduları İçimizde isimli kitabını tamamladım. Bu arada kitabı tamamladığım günlerde, İbrahim Karagül’ün “Biz de onlara harita dayatacağız” başlıklı makalesini okumuştum. Her iki yazarında tespitlerin örtüşmesi, beni bu günkü yazımı yazmaya yönlendirdi. İbrahim Karagül, (17 Mart 2016) yazısında “Sanki 1. Dünya Savaşı dönemini yaşıyoruz. Sanki yeniden Sykes-Picot benzeri gizli anlaşmalar, harita çalışmaları yapılıyor. Ülkelerin nasıl parçalanacağı, ne tür yeni devletler kurulacağı, bölgesel kaosun nasıl çıkarılacağı ve bu kaoslar üzerinden hangi şehirlerin kimlere kalacağı, hangi terör örgütleri üzerinden ne tür senaryolar uygulanacağı tartışılıyor. Bizler bile Suriye'yi kaç parçaya bölerler, bunun Türkiye'ye yansımaları neler olabilir, İran etnik haritası nasıl bir şey ve bunlar üzerine ne tür senaryolar uygulayabilirler gibi, kulağa fantastik gelen senaryoları, gerçek gündemimiz olarak, analiz etmeye çalışıyoruz. Bugünlerde her masada bir harita var. Herkesin elinde bir kalem bir cetvel var. Herkes ülkelerin demografilerine bakıyor. Ülkelerin etnik ve mezhepsel kimlikleri üzerine kafa yoruyor. Bir zamanlar uluslararası statükoyu oluşturan devletler terör örgütlerini kapışıyor, onlara ihaleler dağıtıyor. Eli kalem tutanlar, her biri bir yerlerden talimat almışçasına milletine, ülkesine, devletine, tarihine küfrediyor, iç savaş çıkarmak, ülkeyi parçalamak için kalem oynatıyor. Türkiye'de bunların en kalleş örneklerini görüyoruz… Sokaklarımızda bomba yüklü araç patlatanlarla, bunları savunanlar, onlara yönelik kamuoyu öfkesini ve hassasiyetini körleştirmeye girişenler de teröristtir, Türkiye'ye kurşun sıkmaktadır. Onlar da terör kapsamına alınmalıdır, ona göre muamele görmelidir. SİVİL SAVAŞÇILAR MESELESİ Çünkü olağan dönemler yaşamıyoruz. Bütün coğrafyanın lime lime edildiği, paramparça edilmek istendiği bir tarihi yaşıyoruz. Hiç kimsenin tepeden, buyruk verir gibi akıl satmasına, tuzu kuruların bol keseden ahkam kesmesine tahammül kalmamıştır. Karagül, yazısının ortasında ise ki, bu bölümü ilerleyen günlerde sizlerle paylaşacağım, ““Sivil savaşçılar” sahaya sürüldü Türkiye çok büyüdü, çok güçlendi, hesapları sıfırlayan, oyun bozan ülke haline geldi. Bölgemizde rahatça at koşturanlar Türkiye'nin caydırıcı duruşunu hazmedemediler. Bu yüzden intikam almaya çalışıyorlar. Bu yüzden etnik çatışmaları topraklarımıza servis ediyorlar ERDEN, SAVAŞ YÜREKLERDE KAZANILIR Erden’in kitabı 544 sayfa ve bu aydı kitaptan çıkarttığım altında makele, kitabın en sonunda“Kısacası” başlığı ile sunulan bölümde Milli Mücadele yıllarına değinildikten sonra; “ Çinli Strateji uzmanların dediği gibi, Türkler zaferi önce kendi kafalarında ve yüreklerinde kazanmışlardı. Zira Yüce Allah’ın yardımına olan sonsuz güvenleriyle, kendilerine inanıyorlardı ve güveniyorlardı. Sadece kendilerine değil, birbirlerine ve bütün Türk milletine inanıyorlardı ve güveniyorlardı. Bugün de Türk Milletinrin, savaşı kazanabilmesi için öylesine bir stratejinin ve öylesine bir güçlü inancın ve güvenin oluşturulması gerekiyor. Savaş önce yüreklerde kazanılmalıdır. Bunun için de öncelikle Türkiye’nin varlık ve bekasında büyük sorumlulukları ve yetkileri olan birimleri arasında inanç ve güven tazelenmeli ve güçlendirilmedir. Bunların yanında bir başka önemli görev de, Türk Milletinde iç kavgalara ve sürtüşmelere son verecek, topyekun bir birlik ve kardeşlik seferberliğinin başlatılmasıdır. Son söz; Ya kimliğimizle, dinimizle, devletimizle, bayrağımızla, şerefimizle hür ve bağımsız bir şekilde yaşayabileceğimiz  bir yolu tercih edceğiz, ya da bizi Müslüman Türk Milleti olmaktan çıkaracak sömürgeci programlarıyla tarihten silinip gidecekiz, Allah korusun!” Türkiye üzeride yaşayan Müslüman Türk Milletinin her evladı şu sorunun cevabını iyi düşünmelidir. Devletsiz, egemensiz, bayraksız, tarihsiz, İslamsız, kimliksiz ve dilsiz olabilir miyiz? 85 yıl önce atalarımızın Milli Mücadele’yi gerçekleştiren atalarımızın canla başla başardığı ve kazandığı ulvi görevi, bu gün yeniden niye başarmayalım!” diye bitiriyor. Görülmüştür ki, aklın yolu birdir. Ülkesini seven her fert aynı düşünüyor… Dikkatli okuyucularımız bilir, son birkaç aydır, bu konularda derinliği olan onlarca makaleyi yazdım, diyeceğim şu ki, bizim için önce Türkiye vardır. Vatan varsa din vardır, namurs vardır, huzur vardır… Boşa demiyorlar, söz konusu vatan ise gerisi teferruat. Kalın sağlıcakla.