Âşıklar nerde olursa olsun, cuz-i irade onlarınyollarının bir yerde muhakkak kesişmesini sağlar.

Aşk, aramakla bulunmaz.

 Aksine ansızın vehabersizce gelen bir beladır.

Öyle bir beladır ki aşk gelirken derdi, acıyı, kederi deberaberinde getirir.

Çaresi ise bu beladan tat almak, gam, keder, tasaiçerisinde boğulmaktır. aşık acı çeker.

Bu acı öyle bir acıdır ki ne kılıç yarası ne de başka biryaraya benzer.

Çünkü aşk acısı tenden ziyade ruhu acıtır.

Bu acı ne kadar ağır olursa olsun, seven insan o acıdanzevk almasını bilir.

Ayrıca aşkta ne makam ne de denklik aranır.

Aşkın yanında ise Tasavuf denklemi vardır.

Tasavvuf, Allah’ı gönülden sevme işidir.

Mutasavvıf ise tasavvuf ile uğraşan ehil kişidir.

Mutasavvıflara göre aşk her şeyin üzerindedir ve âleminvarlık sebebinin aşk olduğu inancı hâkimdir. Tanrı “Ben gizli bir hazine idimbilinmeyi, sevilmeyi istedim” demiş ve sırf kendi güzelliğine âşık olmak içininsanoğlunu yaratmıştır.

Bu yolda Hallac-ı Mansur Enel Hak (Ben Hak’kım) diyerek,aşkın Yaradan’da yok olmak olduğunu iddia etmiş ve bu iddiasının karşılığını dayakılıp küllerinin Dicle’nin suyuna savrulmasıyla ödemiştir.

Uzun yıllar sonra Mevlana gibi büyük bir mutasavvıfHallac-ı Mansur’un teşhisinin doğruluğunu savunmuştur. “Ben size şahdamarınızdan daha yakınım ” ayeti de bunu doğrular mahiyettedir.

Çünkü asıl âşık olunan, kavuşmak için arzulananAllah’tır.

Mutasavvıflara göre beşeri aşk ilahi aşkın yeryüzüneyansımasından ibarettir.

Allah, ruhları Bezm-i Elest’te bir araya topladığındaâşıklar orda birbirini görmüş söz vermişlerdir.

Bir diğer inanışa göre ise ruhların yarım olduğusöylenir.

Âşıklar ne zaman bir bedende iki ruh olur, işte o zamanruhların tamamlanacağı inancıdır.

Aşk ruhani olup, cinsel arzuların dışına taşmaktır.

Bu haliyle aşk, zenginlik, fakirlik, varlık ve yokluğunüzerindedir.

Ölümden daha güçlü olan, ölümü göze aldıran, candan dahakıymetli, canın feda edildiği şeydir.

İnsanoğlu yalnız başına sadece bir tenden ibarettir.

Bu tene can olan ise sevilen, yani canandır.

Aşksız insan bir boşluk içerisinde savrulup durur hayatıbir düzensizlikler silsilesidir.

Bunun sebebi ise, muhayyilemizde hep onun olması, ümidin,idealin o olmasında saklıdır.

Aşk sevgili ile buluşma, ona kavuşma ama muvaffak olamamaarzusudur.

Çünkü aşka erdiği zaman onun biteceğinden, o zevk verenacının kaybolacağından korkar.

Âşıklık bir süreklilik arz edeceğinden zamanla alışılırve yaşam biçimine dönüşür.

Aşk makamına yükselen Allah’ın vahdetini ve birliğinianlar.

Büyük âlimler önce beşeri aşkı yaşamış, sonra ilahi aşkaulaşmıştır.

Hakikate ancak aşk yoluyla, aklı terk etmekleulaşılacağına inanılır.

Gönülde aşk varsa akıl idrak edemez.

Bu yaşam biçimi aslında nefsaniyet duygusununöldürülmesidir.

Yukarıda da değindiğimiz gibi aşk şehvet duyguları, makamve paranın üzerindedir. Bir rivayete göre Züleyha, Yusuf’u bulmak için yetmişdeve yükü serveti bu yolda harcamıştır.

Aşığın gözü kördür derler.

Bu sözün anlamı, sevenin canandan başkasını görmediğiiçin söylenmiştir.

Ancak bu sözle sadece bu düşünceyi ima etmek eksik olur.

Çünkü seven cananın eksiklerini de görmez.

 Aşk bazen uzunzamanlar sonunda, bazen de ilk bakışta ortaya çıkar.

Bazen de didişmeyle başlar. Ya aşk biter mi? Ruha olanaşk hiçbir zaman bitmez.

Çünkü ruh kalıcıdır.

Ama surete olan aşk belirli bir süre sonra o güzelliğinölümüyle birlikte son bulmaya mahkûmdur.

 

 Göz gönülpenceresi olduğundan dolayı aşkın ilk başladığı yer ise gözlerdir.

Tasavvuf edebiyatında sevilenin kaşları yaya gözleri isekalbi hedef alan oka benzetilir.

Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha, Ferhat ile Şirin,Aslı ile Kerem ve daha nice zamana ve mekâna sığmayan aşklar ve âşıklar…

Aşkın büyüklüğü çekilen cefada ezada ve çilede gizlidir.

İnsanoğlu erişilmeyene ulaşılmayan her zaman daha çokarzu duyar.

O ne kadar uzak olursa ona karşı şiddetli bir istekvardır.

Tasavvuf edebiyatında simgeler dizisi içerisinde gül ilebülbül önemli bir yeri vardır.

Sevilen bir güle benzetilir.

En güzel gül ise peygamberimiz( s.av.) dır.

İslam dinine göre insanoğlu yaradılış itibariylemeleklerden bile üstün yaratılmıştır.

İşte bu üstün yaratığın en güzeli de Hz. Muhammed’dir.

En büyük sevgili odur.

Çünkü asıl sevgili olan Allah’a ulaşmanın yolupeygamberimiz sünneti ve onun aracılığıyla indirilen kuran-ı kerim’i doğruanlamak ve uygulamaktan geçmektedir.

Yukarıda da değindiğimiz gibi Hallac-ı Mansur’un dediğigibi sevgilide yok olunmalıdır. Mevlana Celalettin Rumi ise aşkı, tapılmasıgereken bir din olarak nitelemektedir.

Aşkın başlangıcı esnasında aşıka yüceltilirken âşıkkendini sürekli aşağı çeker.

Belirli bir süre sonra bu hareket tam aksi yönde ilerler.

Son aşamada bu süreç dengelenir.

Unutulmamalıdır ki naz sevilene yapılır.

İnsanoğlu doğduğu andan itibaren ben demesini öğrenir.

Ne zaman âşık olur, işte o zaman sen demesini öğrenir.

Bu cümleden de anlaşılacağı gibi aşk insanın kendibencilliğini kırması için bir araçtır.

Çünkü aşkta sevilene itaat söz konusudur.

Âşık, kendisi için değil aşkı için yaşar, ona benzemeyeçalışır.

Onun hoşuna giden davranışları sergiler.

Onu güldürebilmek için en kötü hallere bile katlanır.

Çünkü onun gülüşü, gülün açışıdır.