Kişisel gelişim başta olmak üzere hayatımızın her alanında ders alabileceğimiz sayısız hikâye var. Bu hikâyelerden birini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu hikâyeyi okuduğunuzdan, bir dost meclisinde veya bir arkadaş sohbetinde dinlediğinizden hiç kuşkum yok. Ve her defasından farklı anlamlar yüklediğiniz de kesin. Bir kez de birlikte okumaya ve farklı bir açıdan bakmaya ne dersiniz? Büyük fabrikalarından birinin yönetim kurulu üyeleri kâr ve zarar hesaplarını incelerken, fabrika müdürünün maaşının yüksek olmasına takılmışlar ve maaşında bir hayli indirim yapmak gerektiği yönünde fikirlerini dile getirmişler. Yapılan istişarenin sonunda iki uzman görevlendirilmesi ve fabrika müdürü denen bu adamın neler yaptığını incelemeleri ve verecekleri rapora göre karar verilmesini kararlaştırmışlar. İki uzman bir sabah fabrikaya giderek incelemelerine başlamış. Fabrika müdürünün odasına girdiklerinde gördükleri manzara şu olmuş: Fabrika müdürü elinde kahve fincanı, etrafa gülücükler yaymakla meşgul. Masanın üstünde ne bir dosya, ne bir kâğıt hiç bir şey yok. Bir müddet kendisi ile oradan buradan konuşan uzmanlar bu müddet zarfında müdürün hiç bir işle meşgul olmadığını ve yalnız bir kaç basit telefon konuşması yaptığını görmüşler. Yaptıkları incelemeler sonunda izlenimlerini yönetim kuruluna rapor olarak sunan heyet, incelemeleri sırasında hiçbir işle meşgul olduğunu görmedikleri fabrika müdürünün 50 bin lira olan maaşından en az üçte iki oranında tasarruf sağlanabileceğini tavsiye etmişler. Yönetim kurulu maaşında indirim yapılmasına razı olmayarak işten ayrılan müdürün yerine, birçok istekli arasında bir zatı 20 bin lira maaşla yeni fabrika müdürü olarak tayin etmiş. Üç ay sonra yönetim kuruluna gelen imalat istatistiklerinde dikkat çekici oranda düşme olmuş. “Fabrika müdürü yenidir, tabii bu kadar acemilik olur” demişler. Altıncı ayın sonunda istatistik eğrisinin daha fazla düştüğü görülmüş. Uzman ekip bu kez yeni fabrika müdürünü odasında ziyaret etmişler. Adamcağız kan-ter içinde, bir elinde telefon, öteki eli evrak imzalamakla meşgul, başıyla gelenlere oturmalarını işaret etmiş. Gelen giden o kadar çok ki, adamla doğru dürüst konuşmaya bile imkân bulamamışlar. Heyetin kanaati şu olmuş: Böyle canla başla çalışan bir adam başta olduğu müddetçe işlerin düzelmemesi için hiçbir sebep yoktur, biraz daha bekleyelim. Sene sonu gelmiş, her zaman kâr eden fabrikanın bilançosu zararla kapanınca yönetim kurulu üyeleri birbirine girmişler ve işi yeniden incelemek için başka bir ekip görevlendirmişler. Yeni ekip müdürü değil, fabrikayı incelemeyi daha uygun görmüşler. Üretim bölümüne giden ekip, çalışanları hiçbir iş yapmadan beklerken bulmuşlar. Sebebini sorduklarında şu cevabı almışlar; “Hususi bir döküme başlayacağız, fabrika müdürü ben gelmeden başlamayın dedi, biz de bekliyoruz. Her halde elektrik atölyesinden bir türlü ayrılmadı.” O sırada heyettekilerin gözleri, yaşlı bir ustabaşıya ilişmiş. Adamı bir kenara çekerek fabrikanın eskiye nazaran kötüye gidişinin sebeplerini sormuşlar. Yaşlı ustabaşı içini boşaltmak ihtiyacını uzun zamandır hissetmiş olacak ki: “Beyler, eski müdürümüz teferruatla uğraşmaz, ileriye ait planlar yapar, işi bize bırakır, biz de normal zamanlarda onu rahat bırakırdık. Ani gelişen, içinden çıkamayacağımız olağanüstü bir problemle karşılaştığımız zaman ancak ona başvururduk. Ve o zaman da bilirdik ki, o bizim bu müşkülümüzü çözecek. O hakiki fabrika müdürü idi. Güler yüzlü idi, bizle şakalaşır, fakat hepimiz için düşünürdü. Şimdiki müdür de çok dürüst, iyi niyet sahibi, hatta çok daha çalışkan bir adam. Fakat o hiçbirimize inanmıyor, her işin kendisi tarafından görülmesini istiyor. Yani, o bizim yerimize ustabaşılık yapıyor. Tabii biz de amele çavuşu durumuna düşüyoruz. Neyse buna da aldırmayalım, ama fabrika müdürlüğü boş kalıyor. İleriyi görmeye çalışan, tedbir alan, düşünen adamın yerinde kimse yok.” Aldıkları rapor ve bir senelik acı tecrübenin ardından eski fabrika müdürünü tekrar göreve getirmek isteyen yönetim kurulu, 50 bin lira maaş yerine 100 bin lira maaş ile onu ancak gelmeye razı etmiş. Gelin bu anlamlı hikâyeyi bir de şu şekilde okuyalım.
Büyük fabrika Türkiye olsun, fabrika müdürü AK Parti, yönetim kurulu vatandaşlar yani biz, heyet ise emperyalist üst akıl olsun. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti hükümetleri ile yaklaşık 15 yıldır aralıksız büyüyen, IMF’ye olan borcu kapatan ve hatta borç verecek konuma gelen, başta eğitim, sağlık, ulaşım ve savunma sanayi olmak üzere birçok alanda dünyanın sayılı ülkeleri arasına giren bir Türkiye var. Dünyanın gıpta ile takip ettiği güçlü ekonomisi ile Marmaray gibi, Avrasya Tüneli gibi, Yavuz Sultan Selim Köprüsü gibi örnek yatırımları hayata geçiren bir Türkiye. Yine dünyanın en büyüğü olan Üçüncü Havaalanı projesini hayata geçiren bir Türkiye. Enerji bağımlılığını ortadan kaldırmak için Nükleer Santral projesini masaya yatıran bir Türkiye. Boğazlardaki hâkimiyetimizi yeniden elde etmek için Kanal İstanbul projesini hayata geçiren bir Türkiye. Cumhuriyet tarihinde yapılandan daha fazla otoyollar, tüneller, hızlı tren hatları, hava alanları, barajlar, köprüler, üniversiteler, hastaneler ve eğitim kurumlarını hizmete sunan bir Türkiye. 2023, 2053 ve 2071 yıllarından olmak istediği yeri planlayan ve ona yönelik projeleri bir bir hayata geçiren bir Türkiye. Üst aklın kuklaları aracılığıyla
365 garabetiyle, 27 Nisan e-muhtırayla, MİT kriziyle, Gezi kalkışmasıyla, 17-25 Aralık girişimiyle, 6-7 Ekim provasıyla, Çukur siyasetiyle, 15 Temmuz kanlı darbe kalkışmasıyla eski karanlık ve yoksul günlerine döndürülme girişimlerine boyun eğmeyen Türkiye. Sadece yurt içinde değil, yurt dışında da gerek siyasi gerekse de askeri operasyon yapabilen bir Türkiye. Artık işe yaramaz kuklaları bırakıp bizzat kendi eliyle ülkemize ve milletimize operasyon yapmaya çalışan emperyalist üst aklı ve onun raporları ile tavsiyelerini bir tarafa bırakıp,
2023 hedefine emin adımlarla yürüyen Büyük ve Güçlü Türkiye’nin devamı için bize düşen yönetimin devamını sağlamaktır. Nurettin Dal