Pazar günü, KSÜ’de, Dulkadiroğlu Şenliği vardı, yol arkadaşım toplumsal sorumluluğumuz var, madem ki Türkmenler, ilimize gelip böyle bir şenlik yapıyor, onları yalnız bırakmamız lazım! Dediği için kalktık yollara düşdük. Saat 10:00’da program başlayacağı için, biz yarım saat önce gazeteci Bekir Doğan’ı da alarak vardık tören alanına. Ancak, birkaç görevli dışında kimse yoktu, henüz ses düzeni bile kurulmamıştı. Neyse çevreyi inceleyelim biraz zaman geçsin istedik. Yeni yapılan camiyi gezdik, içine girdik, yani zemindeki çatlakları görünce ürperdim! Neyse konumuz bu değil ancak yazmadan da geçemedim…
Sonra Ak-Do’nun Kayseri yolundaki tesislerine gittik, sohbet faslı bitti, tekrar döndük yeniden şenliğe yöneldik, bu arada saat 11:30 ve daha yeni yeni konuklar gelmeye başlamış. Sadece Aksu TV programcılarını gördük. Yani zamanlama iyi ayarlanmamıştı, sonra üniversite açık olsaydı katılım daha yüksek olabilirdi. Bu ilkbahar veya güz döneminde yapılması gerekiyordu, bunu da bir hatırlatayım istedim. Düşünce doğru, alt yapı ve zamanlama sorunu da halledillmeli diye düşünüyorum. Şimdi ana konumuza geçiyorum.
Dilimizi koruyamazsak, tarih sahnesinden kaybolup gideriz.
DİLİN NAMURSUNU KORUMAK
KSÜ’den şehir merkezine doğru yol alırken, yeni açılan kafeler dikkatimizi çekti. Her köşede bir kafe, ne olmuş demeyin, çünkü yazacağım şey, Türkçe’mizin namursu ile ilgili olacak.
Konuşsak, hepimiz emperyalizme karşı olduğumuzu söyleriz. İyi de kardeşim neredeyse ana cadde üzerindeki bütün işyerlerinin isimleri yabancı. Saydık, her üç işletmedin birinin ismi ya ingilizce ya amerikanca.
Bekir Doğan kızarak, “ Ben deismimi değiştireceğim, benim ki George olsun!” dedi. İbrahim hocam, Abrahım’ı tercih etti, zaten İbranice aynı anlamı geliyor derken, ben de Mehmet’e benzer bir isim aradım, bulamadık. Daha doğrusu Muhammed’in, yerine alacak bir ismi kabüllenemedim,tüylerim diken diken oluverdi!
Kardeşim, bizim tarihten gelen bir sorumluluğumuz var. Yabancı kelimelerin orjinalini alıp kullanabilirsiniz, futbol gibi, ancak nasıl bir kompleks içindeyiz ki işletmelerimiz ismini yapancı kökenli kelimelerle süslüyoruz. Peki dilimizin Türkçemizin namursunu kim koruyacak? Yani yetkililer buna müsade etmeyecek, etmemeli. Çünkü giderek yaygınlaşıyor,yarın çocuklarımız bu işi benimseyip, evinin, eşinin, çocuğunun ismini değiştirirse, onlara ne diyeceğiz?
YABANCILAŞIYORUZ
Sen git İngiltere’ye veya ABD’ye orada Türkçe tabela yazdırabilirmisiniz? Hayır müsaade etmezler, adamların dillerini koruyor. Hatta bir Alman, İngilizce’ye müsaade etmiyor. Önce İngilizcesini yazdırıyor adam, sonra küçük puntolarla, orijinal isminizi yazıyorsunuz. Bir Alman, Çin’li tabelaya izin vermiyor, verse bile belli ölçülerde yazmak durumundasınız.
Üniversiteden çıkan, Kipaş Eğitim Kurumlarının yanından devam edip, Kervan Pastanesine kadar dikkatle bakın, yollarda kaç tane yabancı isimli işyeri var? Ben saydım, yol arkadaşlarımda saydı, tam üçte bir!
Yani çok düşünmek gerekiyor. Olmaz böyle, birisi buna dur demeli. Derhal işyerlerinin tabelaları Türkçe yazılmalı.
Sen, köküme döneceğim, aslıma rücu edeceğim, diriliş diyorsam, Asım’ın nesli diye haykırıyorsan, Maraşlıyım, Fransızcaya karşıyım diyorsun, Türkçemi korumak durumundasın...
Tarih 28.03.2018, yayınlanan haber aynen şöyle: “Türk Standartları Enstitüsü, kurum ve kuruluşlarda kullanılan tabelalar için kurallar standardını yayınladı. Buna göre tabelada yabancı ifade, Türkçe kelimenin yüzde 25’i büyüklüğüne olacak. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, tabela, yazışma ve konuşmalarda yabancı kelimeleri kullanma alışkanlığının 'tahammül sınırı'nı aştığını belirtmişti.”
(http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/tabelalarda-yabanci-kelimelere-yeni-duzenleme) internete gir ve bak. Peki bizim yetkililerimiz bunlara bakmıyor mu? Yasalar niye konur? Yapmayın beyler! Dili elinden alınmış bir ulus, usu (aklı) elinden alınmış bir ulus demektir. (Suat Özer)Kendimize ne zaman geleceğiz? Kalın sağlıcakla.