İnsanın nefsi günahı celbeder, günahı keyif, rahatlıkgösterir.

Çeşitli tutkuların ate­şiyle yanan nefs, günahı harmanyeri gibi doldurup işler.

İmam Kastalânî Hazretleri, Mevâhib-i Ledünniye adlıeserinde, günah işlerin insanlara ilâhî feyzi ve merhameti kestiğini, kalbikatılaştırdığını ve şeytana uyan insanın azgınlaştığını beyan buyurmuştur. Onuniçin, isyana giden nefsin tevbe etmesi gerekir.

İlâhî huzura ulaşmak isteyen insanın birinci vazifesisalih amel ve Cenab-ı Hakk’a itaattır.

Kişiyi bunlara götüren rehber de ilimdir, bilmektir.

İnsanın lisanını ilmin cevheriyle süslemesi lazım gelir.

İlimden, bilmekten maksat nedir?

Hayırla şerri seçmek, dünya ile ahireti tanımak, Rabbinive nefsi bilmektir.

Bu halleri bilen kimse amele geçer ve tevbeye ulaşır.

Günah, kişiyi cehenneme çeken bir kement olduğu gibi,tevbe de insanı Allah’a çeken bir nurdur. İnsan tevbeyi ahlâk-ı hamide halinegetirirse, o zaman nefsin sıfatları kaybolur ve kâmil bir hale erişir. Buyüzden insan önce nefsini bilmelidir.

Rasulullah s.a.v. Efendimiz, “En büyük düşmanın, ikikaşının arasındaki nefsindir.” buyurmuştur. Ârifler, nefsin iki büyük başıolduğunu, birinci başının iki kaşımız arasındaki birleşme yeri olup, bununlaakla, gözlere, kulak­lara, kalbe, dile...

Tesir ettiğini; ikinci başının karında bulunduğunu vebununla da mideye ve avret yerlerine tesir ettiğini söylemişlerdir.

Yine Rasulullah s.a.v. Efendimiz: “Ya Rabbi, bana doğruyolu göster. Beni nefsimin şerrinden koru.” demek suretiyle nefsin şerrini bizeöğretmiş bulunmaktadır.

Nefsini bilmek, mesela yılanı bilmek gibi değildir.

Esas olan yılana sokulmamaktır, nefsi bilmek de onunayıplarını görüp ahirette kendisini rezil-rüsva edeceğini bilmektir.

Fakat nefs kendini gizler, nice çirkin hallerini güzelgösterir.

Aynaya bakan çirkin kişinin de kendini beğenmesi gibi,insan kendi amelini nefsinin vasfıyla güzel görür. Yani kendi kusurlarını,ayıplarını bilip teşhis etmek zordur.

Onun için nefsin ıslahı tasavvufî hayatın en büyükmeselesi olmuştur.

İnsanoğlu iki varlığın ortasındadır.

Bu iki varlık melek ve hayvandır.

İnsan, hayvandan üstün yaratılmış olmasına rağmen,şehvet, gazap ve çirkin huylarıyla terbiye edilmezse hayvandan daha aşağıdüşer.

İnsanı insan eden imanı, aklı, ilmi, ibadeti, sadakati,ahde vefası, vakarı, haysiyeti, beşeriyete hizmetidir. Bu saydığımız sıfatlarıhaiz olan insan da melek makamına yaklaşır.

Melekler günah işlemez.

Allah’ın emrettiği vazifenin dışına çıkmaz.

Kendileri cennet ve cehennem mesuliyeti içerisinde değillerdir.

Lezzetleri ibadetlerinin ve vazife-i kudsiyelerininiçindedir.

Bizler melek vasfında olmak istersek, ibadet vetaatımızın lezzetine varmamız, bunun yolunu bulmamız lazım gelir.

Alemin yaratılmasından maksat insanın varlığıdır.

Bütün mevcudat insanın menfaati için halkedilmiştir.

 Allahu Tealâ;“Herşeyi insanoğlu için yarattım.

 İnsanı da kendimiçin yarattım.” buyurmuş­tur.

İnsanın üstünlüğü, bedeninin kuvvetli olmasından dolayıdeğildir.

Öyle olsaydı fil ve deve daha üstün olurdu.

Bu üstünlük ömrünün uzun­luğuna da bağlı değildir.

Zira kaplumbağa ve başka bazı hayvanat insandan daha çokyaşar.

İnsanın fazileti rütbe, mal ve ziynetle de ilgilideğildir.

Öyle olsaydı tavus kuşu süslü haliyle insandan üstündür.

 

İnsanın üstünlüğü, Allah Tealâ’yı tanıyıp, O’nunvahdaniyetine iman etmesindendir.

 Allah Tealâ’yıbilen kimse çoban bile olsa, çok bilgili ve alimdir.

Allah Tealâ’yı bilmeyen kimse de profesör bile olsa,hiçbir şey bilmemiş sayılır.

Dünyadaki her şey, meşru olarak faydalanması için,insanın emrine verilmiştir.

Kimisini yeme-içmede, kimisini giyinmede, kimisinikoklama­da ya da seyretmede istifade edecektir. Fakat bütün bunlar ancak İslâmdairesinde kalmak kaydıyla serbesttir.

Bu hususlarda peygamberler, evliya ve ulema yol göstericiolmuşlardır.

İnsanoğlu da onların yolundan gitmezse özellikleasrımızda görülen süfli hayata düşer.

Hasılı, nefs ıslah ile her hayırın başı, isyan ile de herşerrin kapısı olmuştur.

Kalın Sağlıcakla…