Karanlıklar ancak ışıkla aydınlanır. Zor günleri yaşıyoruz ve bu zorlukları aşmak için, fikri aydınlıklara ihtiyaç duyulmakta. Evet, şu bir gerçektir ki, zihinlerin çatallaştığı, düşüncelerin ayrıştığı, fikirlerin çatıştığı, duyguların kirlendiği, akılların körleştiği, gönüllerin çekiştiği, bilimlerin çeliştiği, pusulaların şaştığı, trafiğin alt üst olduğu şu ahirzaman kavşağında aradığımız lamba Risale-i Nur olsa gerek. Çünkü bu eser şaşmaz bir trafik lambası gibidir.  Bu yetmiş yıllık bir tecrübeyle sabittir. Bu bir tespittir ve biz bu tespite layık görülen Bediüzzaman’ın kaleminden günümüz meselelerine ışık tutmak istedik Müslümanların üç büyük sorunu ve bunlara çözüm önerileri ile ilgili Bedüzzaman’ın dilinden geçen hafta birkaç yazı kaleme almıştım. Bugün bunlardan, vahdet konusunu ele alacağım. Kuran’da müslümanların birbirleri arasında selamı yaysınlar, müslüman kendi için istediğini mümin kardeşi içinde istemeli mealinde ayetler vardır, bilirsiniz. Müslümanlar birlik olduğu zaman, emperyal güçlerin sömürüsünün duracağı bilindiği için de bazıların üst akıl dediği, bazıların ise gnostik akıl diye isimlendirdikleri bu güçlür bizleri bölüp,parçalayıp daha rahat yutacaklarını bildikleri için de BOB başta olmak üzere, proje üstüne proje üretiyorlar. Küçükken bizlere Arapları düşman gösterdiler, bizi de Araplara emperyal güç olarak gösterdiler. Bunu sebep gösterenler, ‘Araplar bize arkadan vurdu” derken. Şu anda da güneyimizde yani Suriye’de olan olaylar buna bağlıdır ve Müslümanlar arasına duvar örmeye çalışıyorlar. Hatta, bölgenin güçlü dört Müslüman devleti olan Mısır, İran, Türkiye arasına fitne sokarak, bir sünni-şia savaşı çıkartmaya çalışıyorlar.   UHUVVETTE DERİNLİK Uhuvvet, “ahi”, “ihvan” gibi kelimelerle aynı kökten gelmektedir ve en bilinen anlamı ile “kardeşlik” demektir. Diğer deyişle uhuvvet, “durumsal değil kurumsal bir kardeşlik” ya da “bir hadise olarak değil vakıa olarak kardeşlik” şeklinde anlaşılmaya daha uygundur. Genelde çatışmak, savaşlar  özelte Mü’minlerde nifak ve şikak, kin ve adâvete sebebiyet veren tarafgirlik ve inat ve haset, hakikatçe ve hikmetçe ve insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı içtimaiyece ve hayat-ı mâneviyece çirkin ve merduttur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı beşeriye için zehirdir. Üstad bu konuya değinirken, şöyle der; “Ey mü’mine kin ve adâvet besleyen insafsız adam! Nasıl ki, sen bir gemide veya bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz mâsum ile bir câni var. O gemiyi gark ve o haneyi ihrak etmeye çalışan bir adamın ne derece zulmettiğini bilirsin. Ve zalimliğini, semâvâta işittirecek derecede bağıracaksın. Hattâ birtek mâsum, dokuz câni olsa, yine o gemi hiçbir kanun-u adaletle batırılmaz. Aynen öyle de, sen, bir hane-i Rabbâniye ve bir sefine-i İlâhiye olan bir mü’minin vücudunda, iman ve İslâmiyet ve komşuluk gibi, dokuz değil, belki yirmi sıfat-ı mâsume varken, sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen bir câni sıfatı yüzünden ona kin ve adâvet bağlamakla o hane-i mâneviye-i vücudun mânen gark ve ihrakına, tahrip ve batmasına teşebbüs veya arzu etmen, onun gibi şenî ve gaddar bir zulümdür…” Özetle diyorki Üstadımız, kardeşler birbirlerinin hatalarını görmez, görmemeli. Eğer görürse, orada dirlik düzen olmaz.   TERÖR KARŞISINDA DURUŞ Bu gün teröristlerin uluslar arası güçlerın maşası olduğu artık kesinleşmiştir. Bölgemizde yeni dünya düzeni kurmak isteyenlerin, oyuncağı olan bu hainleri lanetliyoruz. Allah bu teröristleri destekleyenleri ise kahretsin. Zulüm ile abad olanın akibeti berbat olur, bu da biline. Rüzgar esen fırtına biçer bu da biline. Allah’ın mazlumların yanında yer aldığını da biline Ben daha ne söyleyeyim. Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler! Kalın sağlıcakla.