Yazar Ahmet Doğan İlbey, Yeni Akit’e yazdığı köşe yazılarını dostarıyla da paylaşır. Allah razı olsun kendisindir, görüşlerinden yararlanıyorum. Farklı bir bakış açısı var. Farklı dedimse çoğunu benimseyenlerdenim. Geçen hafta son yazısında; “Modernliğin ve sekülerliğin kıskacında yozlaşan dindarlık!”  başlıklı bir makele kaleme almış. Yazısında kendini dindar olarak  tanımlayan bazı kesimleri iğneleyerek, diyor ki, “   Kim demiş Türkiye’nin yekpâre bir dindar bir ülke olduğunu? Eskidendi o! Dinimizden neşet eden gelenek ve ahlâka sıkı sıkıya bağlılık ve titizlik mâzideydi. Modernliğin hızla yayılması ve önlenemez hâkimiyeti karşısında dindarlık çok parçalı eklektik bir tarza dönüştü…”

Dolayısı ile bu gün din ve dindarlık konusunda yazmak istedim. Dergi Park bu konuda bir akademik yazıya yer vermişti. O rakamlardan biraz aktarayım ki, görüşümüz yerine otursun.   Dindarlık konusunda yapılan araştırmalar ve rakamlar ne diyor, açalım? 

“Din, insanlar için kendilerini tanımlamakta kullandıkları en önemli referanslardan biridir. Araştırmalara göre insanların %84’ü kendilerini bir dine mensup olarak tanımlamaktadır. Halihazırda Müslümanlık, küresel ölçekte Hristiyanlıktan (%31.4) sonraki en yaygın (%22.3) ikinci dindir ve yakın gelecekte (80 yıl içinde) en yaygın birinci din (%35) olacağı tahmin edilmektedir (Pew Research Center, 2015).

SOSYAL MEDYANIN ETKİSİNDEYİZ

Özellikle internet ile tanışan toplumlar, sosyal medyayı kullanarak kendilerinde tebliği yaparlar. Yani sosyal medyanın insanlar üzerinde olumlu/ olumsuz etkileri bulunmaktadır. Mesele Facebook. Aynı derginin araştırmalarını verilim. “Farklı veriler olmakla birlikte Facebook kullanıcıların en az % 33’ü profillerinde dini inançlarına dair bilgiler paylaşmaktadır (Miller, 2017).

Bu araştırmada analiz edilen “Dindar Facebook” olgusu, “içine din katılmış” veya “dinselleştirilmiş” Facebook görünümlerini (paylaşım, etkileşim ve etkinlikleri) ifade etmektedir. 7.4 milyar nüfuslu dünyada, bugün itibariyle 2.2 milyar kullanıcıya ulaşmış durumda.

Diyeceğim şu ki, internet ve sosyal medya hayatımıza girince, artılarından daha çok eksiler iç dünyamızı sarmış durumdadır.  

Dolayısıyla da sosyal medya, TV, İnternet dizileri ya da içerikleri insanları bozmaktadır. Bunu da unutmamak gerek. Neyse, biz dönelim değerlendirmemize.

ALTI KAVAL, ÜSTÜ ŞEŞHÂNE BİR DİNDARLIK…

Bir Müslüman için muamele çok önemli. Tabi dış görünüş de önemli. Örneğin, kıyafetlerin nasıl giyinmesi gerektiği de ayet ve hadislerde belirlenmiştir. Bir Müslüman örtünüyorsa, o örtünün hakkını vermesi gerekiyor. Keza, bir erkek içinde aynı durum geçerlidir. Sakal bırakmışsın, Müslümana yakışır bir hayat yaşaman gerekiyor. İşte örtüsünün ya da dış görüntüsünün hakkını vermeyenleri haklı olarak eleştiren Ahmet Doğan İlbey, girişte bahsettiğim yazısında “Altı Kaval, Üstü Şeşhane bir Dindarlık” diye tanımladığı yazısında şöyle bir değerlendirme yapıyor. “Dış görünüşüyle, yâni şemailiyle çok parçalı bir muhafazakârlık ve dindarlık önce yadırganıyordu, artık yadırganmaz oldu. Dış görünüş dindarlığındaki tezatlar karşısında pes ettik…

Daha kötüsü, davranış, düşünce ve tercihlerde başlayan modern seküler temayül dindar aileleri yahut dindar görünenleri ahtapot gibi sarmış durumda…”

Büyük nisbette dindar ve muhafazakâr ailelere mensup olup, nüfusu hızla artan üniversiteli gençlerle köksüz, yâni lümpen kitlenin nezdinde din adamlarının sosyal itibarı ve tesirinin azaldığını söylemek acı veriyor bize. Bu yakıcı gerçekle yüzleşmek ve çâre aramaktaki kifayetsizlik ve gevşekliğin sebepleri saymakla bitmez…”   Yazısının sonunu da şöyle bağlamış kardeşimiz: “Hayat ve eğitim bir bütündür. Devlet, üniversite,  orta mektepler, sokak, aile, toplum, televizyon, gazete hepsi aynı gaye üzerinde olmazsa dindarlığımızı yozlaştıran çok parçalı seküler insan olmaktan kurtulamayız.”Eyvallah.

Bu konuda her Müslümanın söyleyeceği söz vardır. Mesele şu, eğer bir insan dindar ise, dininin gereğini yapmak zorundadır! Çünkü Hak gelmeden, batıl zail olmaz! Bir Müslüman emredildiği şekilde yaşamak durumundadır. Ama bir gerçek daha var, Ahir zamandayız.

Peki kalın sağlıcakla.