Artık korunmak için başka çareler aramak gerek. Eskiler, düşmana karşı zırh giyerler, ardından dua edip savaş yaparlarmış. Zafer süngünün ucunda bilinirmiş. Sonra silah icat olunca, Köroğlu’nun söylediği gibi mertlik bozulmuş; kalleşler önden, arkadan, uzaktan saldırır olmuşlar. Bugünlerde şahit oluyoruz ki; artık mikro-biyoloji ilmini kötüye kullanarak insanlığa virüslerle saldırıyor. Öyle kalleşce ki, kadın, çocuk, yaşlıyı hesaba katmıyor, hatta direkt onları hedef alıyor…

Peki bundan sonraki dönem ne olacak? Yani bu Yeni Dünya Düzeni’nin sahiplerine insanlık teslim mi olacak?

Acaba yeni hayatımız da robotlaştırmak mı istiyorlar?.

Anlatılana bakarsanız, dijital dünya içinde bizi hapis etmek, özgürlüğümüzü elimizden almak istiyorlarmış.

Nasıl mı? Çip takacaklarmış, bütün işlemlerimizi bu çip üzerinden yapacaklarmış, insan nüfusunu azaltacaklarmış, yapay zeka ile artık insana(işçiyi-memura) gerek kalmayacakmış v.s

Bunlar mümkün mü?

Hemen cevap verelim adamlar, yani şeytanı akıl yıllardır bu konuya çalışıyorlar, bilgi alt yapıları hazır görünüyor v.s

Mesele özgürlük meselesi ise ki öyle görünüyor, o halde teslim olmak özgürlüğümüzü vermek demektir.

Kurtuluş ise İslamca yaşamaktan geçiyor. Yani haksızlık karşısında susmamak ve kötülere karşı direnme durumundayız…

İslamca yaşamak dedimse, bu konuya biraz açayım, çünkü kimileri İslam’ı tek boyutlu görüyor, sadece ibadetler zinciri zannediyor. Oysa okumak, anlamaktır, yaşamaktır…

BÜTÜN İLİMLER EL-ALİM(CC) İÇİN

İslam oku der, neyi okuyacağız sadece Kur’an-ı mı? Elbette Kur’an-ı okuyup, Allah’ın emirleri doğrultusunda bir yaşam süreceğiz. Sonra kainat kitabını da okuyacağız. İlim yapacağız, araştıracağız, gerekirse sabahlara kadar laboratuarlarda sabahlayacağız…

Şöyle geriye dönüp bir bakıyorum de bu virüsün sahibi olan şeytanı aklın sahipleri bizi ne ile meşgul etmişler, şaşıyorum, sonra da kendi kendimize kızıyorum. Yani türban ile bu ülke insanı ne kadar uğraştırıldı değil mi ?

Evet bir de iç dünyamız var, bu ruh veya kalp temizliğine de Müslümanlar dikkat etmeli. Şu günlerde Halil Atalay’ın “ Görünmeyen Günahlardan Nasıl Korunuruz?” isimli eserini okuyorum. (s.174) Çare: “ Koruyucu zırh, Edep ve Haya” başlıklı bölümde ki şu cümleyi paylaşmak istedim: “ Günahkarlar yaptırlarını insanlardan gizleyebilirler ama Allah’tan gizleyemezler. Çünkü gecenin karanlığında Allah’ın razı olmayacağı sözler söyleyenlerle beraberdirler. Allah onların bütün yaptıklarını ilmiyle kuşatmıştır(Nisa-4/108)

Evet bize düşen haya veya takva elbisesini giymekten geçiyor. Onlar ise Allah’a havale etmemiz gerekiyor. Önce tedbir, sonra takdir.

ÖZGÜRLÜĞÜNÜZÜ SATMAYIN

Toparlayacak olursam, bizler yani iyiliği, huzuru, özgürlüğü, paylaşımı savunanlar üzerimize düşeni yapmak, sonra da Yaratana(cc) sığınmamız gerekiyor.

Sonra takva elbisesini giymemiz gerekiyor. Bunun için de günahlarımızla savaşmalıyız, Aslında günahla savaşmak, şeytanı ve şeytanlaşmış insanları çıldırtmaya yeter…

Haya gelişirse, hayat güzelleşimiş demektir.

Şunu söylemek istiyorum, insanlık yeniden haya medeniyetine dönmesi gerekiyor.

Kendilerini Allah sanan, Nemrut’un çocukları bugün de var, yarın da olacaktır. Bize düşen özgürlüğümüzü satın almaya kalkacak bu tiplerle mücadele etmektir.

Tek din, tek dünya, tek medeniyet diyerek teknolojiye bizi mahkum etmek isteyenlere dur demeli ve özgürlüğümüzü onlara satmamalıyız.

Bunun için düşmanın silahına karşı silah geliştirmeliyiz. (KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN, RABBİM CÜMLEMİZİ AFFETSİN)

Kalın sağlıcakla.