“Yeryüzünde bulunanların çoğu, kendilerine uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar. Çünkü onlar zandan başka bir şeye tâbi olmuyorlar ve temelsiz bir tahminden başka bir şeye de dayanmıyorlar.(Enam 116.ayet)
Bu ayetin kısa tefsirine gireceğim ancak bundan önce buraya nereden geldiğim ile ilgili yazıma bir giriş yapmak istiyorum. Küçüklüğümüzde, onlar sana uymuyorsa(çoğunluk) sen onlara uyacaksın derlerdi! Acaba bu doğru mu?
Birkaç gün önce TRT Belgeselde, Dünyada Dini İnanışları anlatan bir belgesel izlemiştim. O belgeselde Hindistan’daki dini inançları izledim. Bu belgeseli izlerkende, şöyle dünyadaki farklı inançlar guruplarını düşündüm ve araştırdım. ABD'li araştırma kuruluşunun 230 ülke ve bölgede yaptığı anketler ile nüfus kaydı araştırması sonucunda dünyanın inanç haritası hazırlanmış. Buna göre dünyada 10 kişiden 8'i bir dine inanıyor. 6,9 milyarlık dünya nüfusunun yüzde 32'si Hristiyan yüzde 23'ü ise Müslüman. Demek ki, dünya çoğunluğunun %77’si Müslüman değil..
GEÇELİM YUKARDAKİ AYETİN TEFSİRİNE
“Kur’an dilinde zan, çoğu yerde “delile dayanmadığı, bu yüzden de hatalı olduğu halde sahibinin gerçek ve sahih saydığı inanç” anlamında kullanılır. Müfessirler genellikle âyet metnindeki yahrusûn fiilini “yalan söylerler” mânasında anlamışlarsa da İbn Âşûr kelimenin buradaki mânasının “temelsiz tahminde bulunurlar” anlamına geldiğini savunmuştur.
Kur’an’da arz kelimesi hem bütünüyle “dünya” hem de belli bir “ülke” veya “şehir” (bk. Mâide 5/21; İsrâ 17/104) anlamında kullanılır. Asıl vurgulanan husus, dinî ve dünyevî meselelerde insanların çoğunluğunun belli bir görüş, inanç ve yaşayış biçimini seçtiğine bakarak, sadece buradan hareketle bunun doğru olduğunu zannetmenin ve onlara uymanın her zaman isabetli olmayacağıdır. Zira bu çoğunluk, inançlarını ve hayat tarzlarını oluşturup belirlerken aklıselime, gerçek bilgiye ve temiz vicdana dayanmak yerine –Mekke müşriklerinde görüldüğü gibi– kuruntulara, zan ve tahminlere de dayanıyor olabilirler. Bu sebeple Hz. Muhammed’in şahsında müslümanlar, inanç ve yaşayışlarını, nefsânî meyil ve güdüler, zan ve tahminler veya yalanlar üzerine kuran çoğunluğu taklit edip onlara uymaktan sakındırılmıştır. (Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 460)
DİNİ DEĞERLERDEN UZAKLAŞMANIN SIKINTISINI YAŞIYORUZ
Yazar D.Ali Taşçı bir yazında der ki: “Düşünce dünyaları kısır, dolayısıyla anlama yetenekleri zayıf olanlar en son söylenecek hüküm cümlelerini en başa alırlar. Bu cümlelerin çoğu da hakaret ve küfür içerir. Düşünce ikliminde denizlere sahip olanlarsa, küçük kıpırtılar karşısında etkilenmezler ve kirlenmezler. Onların içinde gemiler de batsa, kolaylıkla hazmederler.
Türkiye’de bile bazı hassas konuları tartışmak gerçekten zordur; fikrinize bakmazlar, niyet sorgulayıcılığı yaparlar…
Ne yaparsınız ki sistem, niyet sorgulayıcılığı üstüne kurulmuştur. Bunun birçok örneğini halen görmekte ve yaşamaktayız.
Türkiye doğal havzası içerisinde ilerleyemiyor. Tarihi, kültürel, inanç temellerinden kopmanın, daha hafif bir ifade ile boşalmanın sıkıntılarını yaşıyor. Doğru dürüst bir şeyi, ne siyası arenada ne de başka bir platformda tartışamıyoruz. Hepimizin üzerine sinen adeta bir gizli korku vardır. Korkuyu tanımlayabilsek mesele çözülecek; fakat korku tanımsız ve bunun için de tehlikelidir. Çünkü bu korku, kimlikleri erozyona uğratıyor!”
Yani Müslüman ülkelerde de insanlar pek farklı değil; oysa biz farklı olmalıydık. Çünkü kadim bir medeniyetin çocuklarıyız. Mesela hoş görü noktasında ne kadar eksiklerimiz var.
Kimi kişiler, kendi fikrini dikte etmeye çalışıyor, onlar gibi düşünmediğinizde size ötekileştiriyorlar. Demek ki, bir çoğumuz Müslümanlığın temel prensiplerinden olan iyiliği emredip, kötülükten kaçındırmak, hataları örtmek yerine, zannımızla itham etmeye devam ediyoruz. Sonuç olarak diyorim ki; “Çoğunluğa değil, Hak’ka uymak en doğru olandır…
Kalın sağlıcakla.