Aynı gündem maddelerinden insan sıkılıyor, farklı konularda yazmak istiyor. Bizde bugün böyle düşünerek dağlardan, ovalardan, yıldızlardan, biraz da insanlardan bahsedeceğiz…
Bilirsiniz dağlar vardır ev olur insana, Hıra ve Sevr Dağları gibi, sonra dağ vardır arkanızı yaslanırsınız, güven verir sizlere tıpkı Uhud Dağı gibi. Bilenler bilir, Uhud Savaşının er zor anlarında Efendimiz(sav) sırtını bu dağa yaslamış. Daha sonra da demiş ki bu dağ ile ilgili olarak: “Uhud bizi sever, bizde onu severiz!”
Şaşırmadınız değil mi? Bir dağ düşünün ki bir insanı seviyor, insanda kendisini. Doğrusu bu konuyu çok düşündüm, Uhud Dağına vardığımda Efendimizin(sav) sırtını dayadığı dağa gittim. Taşlarda kokusu bugünkü tazeliği ile duruyordu. Ancak Araplar, o orasını tel ile çevirmişler. Nedenini de anlayamadık!
Uhud Dağı dedim de Ömer Faruk Şirikçi hocamızın o dağda 1998 yılında yaptığı Uhud Savaşını anlatın bir konuşmasını hatırladım. Savaşta yaşanan hadiseleri anlatıyor ama bizim hac kafilesindeki hanımlardan birisi hıçkırmaktan bayıldı. Bırakın Türk hacının bayılmasını, Uzak doğudan geldikleri anlaşılan bir kafileden de iki hanım kardeşimiz ağlamaktan dizlerin bağı çözüldü.
O anda dedim ki kendi kendime, ihlasın dili galiba ortak. Gönüller bir, keşke tüm Müslümanlar aynı ihlas dili ile konuşsa…
Neyse, devam edelim bir dağlarla ilgili yorumlarımıza.
ARAFAT DAĞI
Biliyorsunuz Mekke’de, Arafat Dağı vardır, orasını her yıl milyonlarca hacımız ziyaret eder, tövbe edilir tıpkı Âdem babamız ile Havva annemiz gibi.
Cenabı- Allah’da hacca gelenlerin günahlarını affettiğini Kur’an da bildirir, hatta şüphe edene gazap ederim buyurur.
Yine Kuran’da: Hac Arafat’tır” buyurmuş Rabbimiz.
İşte böyle kutsal bir mekandır Arafat Dağı.