Zaman birçok şeyi değiştiriyor. Örf ve adetlerimizde bu değişimden olumsuz etkileniyor. Örnek verecek olursak, çocukluğumuzda yaşadığımız düğünler ve bayramlar.

Gerek dini ve gerekse milli bayramlardaki coşkuyu artık yaşayamıyoruz, aynı şekilde düğünler de artık resmi ve kültürel değerlerimizden çok uzak görüntü veriyor.

Buna şimdilerde birde korona virüsü tedbirleri katıldı ancak kimi düğün salonlarında yine gevşeme görüyoruz, yani insanımız tam anlamıyla bu virüs için alınması gereken tedbirleri uygulamıyor.

Neyse biz önce şu altın takı meselesine dönelim. Altın fiyatlarındaki yükseliş, düğünlerde takı geleneğini kaldıracağı benziyor veya azaltacak gibi geliyor bana; sonra altın takıların sanki borç takılıyor gibi bir anlayışa doğru gidiliyor. Oysa bu çok yanlış, altın takan insan gençlerin ev sahibi olmasında yardımcı oluyordur. Ama şimdi liste yapıyorlar, takı ne geldiyse aynısını insanlar bekliyor.

Bu bana göre yanlış.

Birde takılar damadın mı, gelinin mi? Diye bir soru gelmişti, geçtiğim günlerde bir ilahiyatçı hocamız, “Erkek tarafının taktığı altın damadın, gelinin akrabalarının taktıkların ise geline ait olduğunu söyledi.

DÜĞÜNLERİMİZ

Yazar Osman Sarıgüzel(TEMMUZ 2020) Bu konuda özellikle inançlı kesimlere yönelik bir köşe yazısı yazmıştı. Der ki: “Son yıllarda düğünlerimize damgasını vuran konsept bu ve en üzücü olan ise bunca musibet ölüm ve zor günden sonra toplumun genelinde ve bilhassa inançlarını yaşamlarının her alanında hâkim kılmaya çalışan insanlar arasında da bu konseptin halâ tercih edilmesi.

Bunun sonucunda evlilik ve düğünlerde Allah’ın(c.c) emri Peygamberin(s.a.v) sünneti bir tarafa bırakılıp çoğunluğun yaptığı fiiller tercih edilebiliyor.

Başta israf olmak üzere birçok günah rahatlıkla işlenebiliyor. Mahremiyet konusunda ise tavizlerin ardı arkası kesilmiyor.

Bir kızımız bileziklerini 40ar gramdan taktıysa en az onlarcası aynını yapıyor kına gecesinde kaç çeşit elbise giydiyse öteki kızlarımız da ne hikmetse aynılarından giymeyi isteyiveriyor...

Biri kuaförde ne çeşit makyaj yapıp nasıl fotoğraflar çekip nasıl pozlar vermişse çoğu kızımızın da içinden birebir aynısını yapmak geliyor nedense...

Damat adayları için de durum farklı değil. Nasıl oluyorsa zevkler renkler birbirini tutuyor Aynı smokin aynı papyon-kravat aynı ayakkabı aynı tıraş aynı yüz ifadesi ve duruş...

Ailelerde de iş değişmiyor. Tutulan düğün salonları verilen yemekler organizasyonun genelinde kıstas diğer düğünler.

Hâl böyle olunca israf riya-gösteriş gurur soğuk davranışlar düğünlerde halayın başını çekiyor.

Ev dizme ve çeyiz konusu da nasibini alıyor elbette. Mobilyalarda mutfak eşyalarında ve tüm çeyiz işinde gereksiz bir sürü israf ve gösteriş devreye giriyor.

Hem kız tarafı hem erkek tarafı maddi manevi yıpranıyor. Yeri geliyor gönüller kırılıyor. Maksadını aşan sözler havada uçuşuyor. Fakat finalde nişan ve düğünlerin vazgeçilmezi o meşhur süslü masanın etrafında mecburen mutlu aile tablosu pozu veriliyor. Çünkü çoğunluk böyle yapıyor...

Tüm bu sorgulanmaya muhtaç öğrenilmiş duygular asil duyguları dumura uğratıyor.

Oysa inandığı dinin tüm ilkelerinin hayatının her alanına karışmasını kabul eden muvahhit bir Müslüman şekerin çayın her zerresine karıştığı gibi çoğunluğun her yaptığını yapmayı kendine layık görmemelidir. Hayır demeyi bilmelidir çoğunluğun olmazsa olmaz dediği birçok şeye

Eğer iman ediyorsak bizim her konuda olduğu gibi düğünlerimizde de farkımız olmalı mutlaka.

Bu merasimlerimizde de sınandığımız gerçeğini unutmamalıyız. Bir an bile nefsi davranmaktan Rabbimize sığınmalıyız.

BİZ KAPİTALİST VE SEKÜLER SİSTEMİN FİGÜRANLARI DEĞİL İSLAMA TESLİM OLMUŞ MÜSLÜMANLARIZ ELHAMDULİLLAH Öyle olmalıyız olmak zorundayız

Bu nedenle sözlerimizin-nişanlarımızın ve düğünlerimizin konseptini Anlayış ve kavrayışını özenti kültürünün öğrenilmiş duyguları değil inancımızın edep vakar ve kanaatle süslenmiş duyguları şekillendirmelidir. Helâl dairesi keyfe kâfidir..”

Kalın sağlıcakla.