Geçen haftaki sohbetin sonunda bu haftaki konumuzun dayatma olduğunu belirtmiştim.
Bu konuda zihnimde biriken bazı şeyleri sizlerle paylaşmayı düşünürken yavru vatan Kıbrıs’ın AYM’ den dayatmanın dayanılmaz hafifliğine örnek teşkil edecek bir karar çıktı.
Aslında bir bakıma da iyi oldu. En azından artık laiklik dinsizlik değildir. Aksine laiklik dini hayatın hangi din mensubu olursan ol özgürce yaşamanın teminatıdır gibi zırvalara kimse kulak asmayacaktır.
Peki ne yaptı KKTC anayasa mahkemesi. Laikliğe aykırı olduğu gerekçesiyle devletin Kur’an kursu hizmeti vermesini anayasa’ya aykırı buldu.
Şöyle diyenler olabilir: Bize ne Kıbrıs’tan. Kazın ayağı öyle değil işte. Bir kere yavru vatan diyoruz. İkincisi Kıbrıs’ı bugünkü sosyokültürel zemine sürükleyen de baba vatan yani Türkiye’dir.
Son Kıbrıs cumhurbaşkanlığı seçimlerini hatırlayın. Mustafa Akıncı seçilirse Kıbrıs elden gider mi korkusunu en sade vatandaştan en tepedeki devlet ricaline kadar hemen herkes yaşamış mıdır?
1974 yılında gerçekleşen harekat Kıbrıs’ın toprak olarak bir kısmının hakimiyetinin bize geçmesini sağlamıştır ancak o güne kadar Rumlarla iç içe yaşayan Kıbrıslı Türk’lerin bir çoğunun kültürel olarak asimilasyona uğradığını da göz ardı edemeyiz.
Birçoğunuz duyup, bazılarınız bizzat şahit olmuştur. 1974 sonrası çeşitli, nedenlerle Türkiye’den Kuzey Kıbrıs’ gidenlerin özellikle Kıbrıslı Türkler tarafından iyi karşılanmadığına.
Bir makalede okumuştum. Kıbrıslı Rumların hiç birisi Türkçe bilmezmiş. Tam aksine Kıbrıslı Türk’lerin de tamamına yakını ana dilleri gibi Rum’ca konuşurmuş.
Mevcut durumun üzerine birde 1983 te kurulan KKTC anayasasına laiklik ilkesini koydurmuşuz. Yemede yanında yat misali.
Neyse, Kıbrıs’la ilgili bu kadar söz kafi. Gelelim bize…
Daha öncesi olmakla birlikte biz 1071 i baz alarak konuyu ele alalım.
Bir Cuma günü Malazgirt ovasında kendinden kat be kat fazla bir orduya karşı Anadolu’yu Müslüman Türk yurdu yapmak, Allah’ın dinini yüceltmek gayesiyle üzerine giydiği beyaz elbisesiyle askerlerine seslenen Sultan Alparlan, o gün şehit olma amacıyla çıktığı şavaş meydanına bu topraklar bir gün “Devletin dini İslam’dır, ibaresi kaldırılıp, laiklik ilkesi konulsun” Bu topraklar da dinsiz bir devlet kurulsun diye mi çıkmıştır.
15’nde saçına kına yakılıp şehit olsun diye cepheye gönderilen, Allah Allah nidaları ile düşmanın üzerine atılıp birilerine zafer payesi kazandıran o kınalı kuzular laik bir devletleri olsun diye mi şahadete koştular. O kınalı kuzuları anaları bunun için mi cepheye gönderdi.
Neyse, şu oldu bu oldu geldik 2002 ‘ye. Bir şiir okudu diye “Artık muhtar bile olamaz” dedikleri imam hatipli bir kişi başbakan olmuştu. 2007 de laiklik karşıtı eylemlerin odağı olma iddiası ile az daha siyasi yasaklı hale geliyorlardı.
O günden sonra milletin güçlü bir teveccühüne kavuşan Erdoğan ve partisinin değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilkeler ve özellikle laiklik ilkesinin anayasa’dan çıkarılması hususunda adım atacağını beklemişiz, ama nafile.. Meğerse Ak Parti ve lideri de laiklik ilkesini sonunda benimsemiş. Boşuna değilmiş ikide bir Gazi Mustafa Kemal Paşa güzellemesi yapması.
Diyecekseniz ki ne alaka. Malum Ayasofya ibadete açıldı. Fıkıh âlimi olan Mehmet Boynukalın hoca efendi baş imam olarak vazifelendirildi. 8 Mart dünya kadınlar günü münasebetiyle çeşitli zeminlerde paylaşılan görüşlere karşı gerçek bir İslam aliminin yapması gereken açıklamalarda bulundu. En güçlü reaksiyonu ise Ak Parti’den gördü. Önce Türbanlı Avukat Özlem Zengin hanım hoca efendinin dilinin haddinden fazla sert olduğunu, yani her doğruyu her zaman ve her yerde söylememeli diyerek hocayı eleştirdi. O yetmedi imam hatip mezunu olduğunu söyleyen bir başka ak partili yönetici Bülent Turan imam hatip diplomasına güvenerek El Ezher mezunu fıkıh profesörü olan Boynukalın hocayı eleştirdi. Sen namazını kıldır, gerisini fazla kurcalama demeye getirdi.
Akabinde üç ay görev süresi kalmış olan hoca efendinin derhal istifası istenilmiş. Cumhurbaşkanının yakın ilgisi eşliğinde bu istifa gerçekleşiverdi..
Bu ülkede en büyük dayatma Müslüman bir topluma din dışı devlet dayatması olan laikliktir. Maalesef başı örtülü, ya da imam hatipli fark etmiyor. İktidar uğruna herkes zamanı gelince herkesten fazla laik olabiliyormuş.
Eskiler” Şu üç günlük dünya için dinini yıkma” derlerdi.
Oy uğruna yapılan şirinlikler de kar etmeyecek. İktidarı kaybettiklerinde ise iş işten geçmiş olacak. Allah rızası için ilmi gereği konuşanları susturmanın vebali ile elbet bir gün yüzleşecekler.
Soru 1: Bu olanlar CHP iktidarında olsa Ak Partili yöneticiler, başı türbanlı, imam hatip mezunu yöneticiler ne tepki verirdi.
Soru 2:Sizce Namaz kılanların gün geçtikçe azalması sonucu bizi bu topraklarda nasıl bir gelecek bekliyor.
Bugünlük bu kadar diyelim Haftaya görüşünceye kadar sağlıcakla kalın.