Ali Şeriati’nin Kadın(Fatıma Fatımadır) isimli kitabı ilebuluştuk bu hafta. Aile olarak, sayfa sayfa okuyup, yazarın görüşlerinitartışıyoruz.
Kitap 288 sayfa, Fecr Yayınlarından çıkmış. Yazar özeldeŞia ve genelde İslam dünyasının içindebulunduğu duruma ortaya koyarak, eleştirel bir bakış açısı ile değerlendirmeleryapmış.
Bu arada önceki günkü yazımda ele aldığım, batılılaşma sürecinde neler kaybettiğimize konusunada girmiş, o bölümde şöyle bir tespit var. Okuyalım, sonra değerlendirmemizegeçelim.
“…Geleneklerebağlılık, İslami ve hürriyeti muhafaza eden, sapasağlam bir kale olarak,batının karşısına dikilmiştir. Eskiden renklerin bir nüfuzu yoktu. Müslümanlar,iftihar, maneviyat, değer ve onur duyguları ile dopdoluydu. Tarihi, halkı,kültürü, imanı, dini şahsiyetleri onlara özgürlük, azamet ve vakar bahşederdi.Batı insanını ve medeniyetini henüz yeni yetme bir medeniyet sayarlardı.
Müslüman batıyıeleştirirdi, aşağılarda ve ona karşı olmakdan dolayı da övünç duyardı. Fakatsonra, batı desise ile bu kaleye sızdı. Güve gibi doğunun yakasına yapıştı. Veyavaş yavaş onun içini boşattı. Tüm direngen güçlerini yok etti. O cesur,gururlu, imanlı adamdan; cesaret, heyecan ve onur yoksunu bir insan ‘yarattı!’İşte doğulular düşmanını bu şekilde karşıladılar. Sonra da batılı ne istediyse,nasıl olmalarını istediyse, öyle oldular. (s.134)
GERÇEK Mİ, ABARTILI MI?
Peki bu tespitler gerçek mi? Yoksa yazarımız abartıyormu? Gerçi, dünkü yazımda kısmen Meşrutiyetle birlikte içimize atılan batıtohumlarının bize ne hale getirdiğine değinmiştim, bugün biraz daha açayım.
Dünyanının ilk yazılı anayasası diyebileceğimiz ve Akabetepesinde Hz. Peygamber ile Medine şehrinin 12 mümessili arasında akdolunan biranlaşma vardır, bilirsiniz.
Bu anlaşmaya göre, Allah birdir. Hırsızlık edilmeyecek.Çocuklar öldürülmeyecek. Zina yapılmayacak ve Efendimiz(sav) tarafından kötüsayılan, namuslu bir kadının şeref ve haysiyetini kırıcak olan hareketle veiftirada bulunulmayacaktı.
Bu anlaşmalar üzerine Medine’de bir medeniyet kuruldu,İslam Dünyası da Kur’an ve Sünnet çerçevesinde yeni bir düzen kurdukendilerine. Bu düzenin esasıdoğruluk ve adaletti.
Bu düzen ile büyükbir medeniyet oluşturuldu.
“Öyle ki, bumedeniyette hırsızlık, yolsuzluk, arsızlık, tembellik, zina v.s yoktu. Osmanlıile bu medeniyet dünyaya hakim oldu. Ev ve işyerlerinde kilit kullanılmıyor,hapishaneleri ve hastaneleri dolmuyor. .. Böylece asrı saadet yılları 1500yılına kadar devam etmişti.
Özetleyecekolursak, Kur’an müfessirleri ve ahlak müellifleri, İslam ahlakiyatını hayratevessül ve şerden içtinap(uzaklaştırma) ile hülasa etmişlerdir.(İslamKültürünün Garbi Medenileştirmesi s. 177) Böylece huzur toplumu yani gerçekmedeniyeti yakalamıştık.
KAYBETTİĞİMİZ DEĞERLER
Du Loir’in “LesVoyages du sieur Du Loir” adıyla 1654 tarihinde Paris’te tab edilen eserinin189 saifelerinde yer alan ve o yılları anlatan bir kitap yayınlar. Türkleri anlatan şu cümlelere dikkat buyurun:“ Fertlere ait sadakatler de aynı nisbette dindaranedir. Zenginlerhapishanelere gidip borç yüzünden hapsedilmiş olanları kurtarırlar. Türklerinfelaketzedelerle alakaları yalnız teselli sözlerine münhasır kalmayıp, imkan buldukça fiiliyata geçerler. Vebalıhastalara bile el uzatırlar, büyük şefkatle yaklaşırlar. İhtiyaçlarınısöylemekten sıkılan fakirlerin sıkıntılarını , misli görülmemiş bir alaka vegizlilikle tahkik edip giderirler….”
Dostlar diyeceğimşu ki, bu millet asildir ve asaletini de inancından, imanından almıştır. Pekibir de şu an yaşananları gözünüzün önüne getirin.
Sabah bir arkadaşım, hastanede kan vermeye gelenlerin çokuzun kuyruklar oluşturduğunu, hapisanelerin dolu olduğu için af çıkartılmakistendiğini, bayramda hiçbir komşunun bayramlaşmaya gelmediğiniden dert yandıve komşuluk ilişkilerinin kalmadığını uzun uzun anlattı.
Evet, dün medeniyet kurmuştuk, bu gün medeniyet arayışıiçindeyiz.
Umutsuz muyum? Asla