Yıllar geçtikçe,eğitimden beklenenler de değişiyor. Müfredat, teknoloji, öğretmen, veli,öğrenci ama herşey de değişiklik bekleniyor, yapılıyorda.Bu dün de böyleydi, bugünde…

Günümüz eğitimkurumlarından beklentiler var; “Kendini iyi ifade eden, topluma pozitifkatkıları olan, özgüveni tam, yenilikçi ve teknolojiyle barışık bireyleryetiştirme misyonu, iyi bir eğitim kurumunda aranması gereken özelliklerin enbaşında geliyor. Çünkü tüm bu özellikleri geliştiren bir eğitim programınıbenimseyen bir kurum, aynı zamanda öğrencilerin kariyerlerini de doğruplanlamalarında büyük katkı sağlıyor. 

Sonra gündelikyaşamımızda bile her şey dijitalleşiyorken geleneksel bir eğitim modeli çocuklarımızıhayata ne derece hazırlar?  Sorusuna da cevaplar aranıyor…

Matematik, Türkçe, Tarihgibi klasik müfredat derslerinin bile çağın yeniliklerine uygun şekildeöğrencilere verilmesi, çağı yakalayabilen bir neslin yetişmesi açısından çokönemlidir. Dahası tarihten ders çıkartacak, yorum gücü olan nesiller olmasıgerekiyor.

 

REHBERLİK ÖN PLANA ÇIKTI

Okullarda rehberöğretmenlerden beklenenler var. “20. yüzyılın başlarında sadece meslek seçimineyardım amaçlı başlayan rehberlik hizmetleri, son yıllarda öğrencilerin yaşam vekariyer gelişimini destekleyecek bir rehberlik modeline yönelmiş durumda.Sadece akademik kariyerin önemsenmediği günümüz eğitim sisteminde, rehberöğretmenlerin aynı zamanda terapi yöntemine bağlı bir yaklaşımda olması ve kısasürede işlevsel çözümler üreterek öğrencilerin gelişimlerine katkı sağlamasıgerekir

Beklentiler konusundaşuna de belirtelim.  Değişen ve gelişen dünya düzeni içinde artık tek birdille yetinmek mümkün değil. İkinci ve hatta üçüncü bir dilin talep edildiği günümüzde,öğrenilen dili de en az ana dil düzeyinde kullanmak gerekiyor…

 

 

DÜNÜ YAKALAYABİLDİK Mİ?

Bazen eski eğitimsistemlerini incelediğimde, günümüz insanı acaba düne ulaştı mı? Diye desormadan edemiyorum…

Ahmed bin Yahyâ el-Adevîhazretleri Fıkıh ve hadîs âlimidir.(M. 1204)  Bu alimimize göreöğreticilerin riâyet etmesi gereken yedi vazîfe vardır. Ona göre hocalar veöğretmenler, bana göre de tüm eğitimciler; “ Talebelere şefkatli olmak, onlarıevlâdı gibi kabul etmeli. Keza öğrenciler de öğretmenlerine saygıda kusuretmemeli. Ona göre hocanın hakkı, ana-baba hakkından daha büyüktür!

Öğretmen, talebelereders verirken, hiçbir karşılık, mükâfat ve teşekkür beklememelidir,öğrettiğini, ancak Allah için öğretmeli ve gayesi Allahü teâlâya ulaşmakolmalıdır.

İmâ ve şefkat yoluylaöğrenciyi kötü huylardan vazgeçirmektir. Çünkü kusuru açıkça söylemek,talebenin hayâ perdesini yırtar. Hocaya karşı hücum etme cüretini meydanagetirir. O işe devam etmesine sebep olur. Talebeyi açıktan değil de dolaylıifâdelerle ikaz etmek, özellikle zekî olanları sözden mânâ çıkarmaya sevk eder.

Bir tek ilim üzerindeders veren hoca, talebeye diğer ilimlerin lüzumsuzluğunu söylememelidir.Bilakis, faydalı olan her ilmi öğrenmesini talebelere tavsiye etmelidir. Birdenfazla ilim öğreten muallimin, talebelere bu bilgileri sırayla ve talebelerinseviyesine göre vermesi gerekir.

Hocanın, talebeninanlayış ve kabiliyetine göre ders vermesi lâzımdır. Onun anlayamayacağı,seviyesinin üstünde olan şeyleri öğretmemelidir. Yoksa talebeyi derstensoğutur. Onlara, kavrayışlarına göre konuşmalıdır.

Anlayışı az ve zekîolmayan talebeye, onun seviyesine uygun, açık ve net olarak anlaşılabilenşeyleri anlatmak gerekir. Ona, "burada senin anlayamayacağın daha nicemeseleler var" demekten sakınmak gerekir. Çünkü bu hâl, onunanlayabileceği şeylerde hevesini kırar ve zihnini kurcalar, hocasının,kendisine karşı ilim öğretirken cimrilik yaptığını zanneder. O, herkesin herince ve derin bilgileri anlayabileceğini zanneder.

Öğreticiler, bildiği veöğrettiği ilmiyle amel etmesi lâzımdır. İşi, sözüne uygun olmalıdır.Hareketleri, sözlerini yalanlamamalıdır. İşi ile sözü birbirinden farklıolursa, kendisine güven kaybolur…”

Konu uzun, yazımızdaeğitimden altın damlalar sunup, dün ile bugünden payları yanyana getirmeye,sizleri düşünmeye sevk etmeye çalıştım. Umarım herkes payını alır….

Hadi kalın sağlıcakla.