Ekonomi dünyanın her yerinde tüm insanlığı ilgilendiren bir konu, kapsamı geniş, bu nedenle farklı görüşlerin doğmasına da neden olmuş…

Son asra damgasını vuran kapitalizm ve sosyalizm ve sosyalizmin haylaz kardeşi kominizmin doğması hatta liberalizm bundan dolayı sistemleşmiş. Kendi ekonomik çıkarlarını korumak için devletler yıkılmış, kurulmuş…

Peki ekonominin bizim kültürümüzde yeri nedir? Biz Müslümanlar neyi savunacağız, hakça bir düzen diyoruz ama bu düzenin nasıl ortaya konulacağını da birkaç düşünür dışında(son asır için) hiç kimse somut ortaya koyamamış.

Yanılmıyorsam değerlerimize uygun bir ekonomik sistem gündemimizde de yok gibi.

 Neyse konuya gireyim. İslama göre hakça bir paylaşım esası vardır, tabi öncelikle üreteceksin sonra paylaşacaksın.

Açayım:

HAKÇA ÜRETİM, ADİL PAYLAŞIM GEREK

“ Kur’an- Kerim ve Sünnet-i Seniyelerde yer aldığı gibi Raşid halifeler bu uygulamaya yapmışlar. İslama göre ana amaç sistemi diri tutmak değil, insanlığa adalet, toplumsal mutluluk ve refah sunmak, sömürü ve baskıya sonvermektir…”

Bir örnek vereyim.   Ömer b.  Abdulaziz dönemi(Hz. Ömer’in torunu) “ Ömer ekonomik konuda önce kendisinden başladı. Tıpkı Raşid halifeler gibi… Öncelikle kendi vicdan ve nefsindin, ikinci planda yaşamından yani ailesinden, ardından çevresini düzelterek örnek oldu ve işe koyuldu.Çünkü o bir düzen kurulacaksa önce kendim düzenli(model) olmam gerekir, diyordu. Daha sonra da dışarıya yönelec ekti. O, kendi heves, çıkar ve neolursa olsun her nevi  menfaatından tamamen feragat ettikten sonra bu siyaseti halk arasında aymaya başlıyordu.

Resul-i Ekrem(sav)ve Raşid Halifelerin yolu da buydu. Uzun gecelerin açlığıyla boş karınlarına taş bağlayan Efendimiz önce ümmetini doyurmuş, sonra kendisi yemişti. Yani her konuda model olmuştu, İslam toplumuna, biliyordu ki, onlar gibi düşünmek, onlar gibi yaşamak gerekti.

Ömer şöyle diyordu; “ Müslümanlara dokunan(başına gelen) şeyler bana da dokunmazsa onların sorunlarıyla nasıl ilgilenebilir?)

Ve biliyoruz ki, bu büyük insanlar çalışmış, üretmiş, kazanmış ve ümmet ile paylaşmıştı. Ömer uygulayacak yolu bulmuştu. Evet o kendisinden başladı. Madde alanındaki inkılapa içten başladı. Nefs ve vicdanının içinden. Aile ve çocuklarından işe başladı. Devletin idare ve işleyişi başka türlü olamazdı. Sorumlu bir yönetici tüm bunlara katlanmalıydı. Adalletin gelmesi, zulüm ve sömürünün ortadan kalkması iin izlenmesi gerek yol buydu…

Şimdi, adalet ve eşitliğin en aşırısan çağıran  ideolojilerin yandaşları, arzu ve ısrarla büyük değerlerinden söz ederken, bir damla petrol insan kanından kıymetli diyerek, emperyal emellerini gerçekleştirme adına, silahlara milyarlar yatırıp, israf içinde yüzüyorlar.

Dünyanın bir tarafından insanlık aç ve susuz, diğer tarafından ise lüks bir hayat…

KARANLIKTA YAŞAYANLAR

Evet,lüks içinde yaşayanlar aslında karanlıklar içerisindedir. Üç beş dakikalık zevklerle tatmin olmaya çalışsalarda bunalıp intihar edenler hiçde az değil!

Mesele demek ki, çok üretmek, zengin olmak, yüksek tepelerde oturmak, insanlara yukardan bakmak değil. Nimetin kıymetini bilmek.

Mesele malı mülkü stoklamak değil. Mal edinmek için faiz almak, rüşvet vermek değil, mesele hakça paylaşımdır.

Bunun için zengin ile fakir bir olmalı. Parası olan parasını ortaya koymalı, emeği olan emeğini ve ardından gelecek üretimi hakça paylaşmaktır hakça düzen.

Konu ciltlerce kitap yazacak kadar uzun. Ama bildiğim bir konu daha var onu da yazıp bitireyim. İslamda üretim ve tüketim dengesi de önemli. Miskinlik yoktur, çalışmak, üretmek ve paylaşmak vardır. Derki, Kur’an bir insan ürettiğinden daha fazla tüketmemeli. İşte size en güzel ekonomik sistem. İsraf yok, paylaşma ve üretmek vardır…