Okumak insanın olaylara bakış açısını değiştiriyor, ufkunuz genişliyor, geleceği edindiğiniz bilgi birikimleri ile sınırlı da olsa basiretinizle öngörebiliyorsunuz.
Biz eğitimciler devlet memuru olduğumuz için siyasete uzak durmuşuzdur veya durdurulduk çünkü siyasi konularda yazamıyorduk. Oysa işçi statüsünde olanlar, üniversitedeki akademisyenler bile siyaset yapabiliyordu…
Bu konuya neden girdim? Artık siyaseti düşünmeye başladım ama en siyaset olacak bizimkisi veya olması gereken budur.
Konuyu açayım. Cemil Meriç “Büyük Siyasi Eserlerin Yankısı! Başlıkla yazısında sizin de ilginizi çekecek bir konuya girmiş. Der ki: “Türk insanının en büyük noksanı siyasi düşünceye gözlerini kapamış olmasıdır!”(s.164 Umrandan Uygarlığa)
Peki bu tespit doğru mu? Bence çok doğru özellikle Müslüman kimlikli vatandaşlarımız, Rahmetli Erbakan ve çevresi hariç siyasetin şerrinden Allah’a sığınmışlar.
Örneğin Bediüzzaman Said Nursî "Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah`a sığınırım" ifadesini ilk kez 1910`lu yılların sonunda kullanmıştı. Ama hayatı boyunca hem sözleri hem fiilleriyle bu çizgisini asla değiştirmedi. Görüş ve eserlerinde hep bunu ders verdi. Çünkü tek parti döneminden sonra DP dönemi başlayınca en yakın arkadaşı ile siyasi nedenlerden dolayı sorunlar yaşadığını belirtmişti.
Burada biraz da bizim insanımızın siyasete yorumlaması etkili olmuş diye düşünüyorum. Yazar Murat Çiftkaya bu konuda yazdığı kitabında şöyle bir soru yöneltir bizlere: “Akla karanın birbirine karıştığı, gizli kapılar ardındaki pazarlık ve tezgâhların siyasî hayata yön verdiği ve en önemlisi yalan, tarafgirlik ve çıkarcılığın siyasetin kaçınılmaz parçası haline geldiği bir zeminde açık ve temiz siyasetin gerçekleştirilmesi ne kadar mümkün?
Değer kaygısı olan insanların siyasî aktörlüğe soyunurken başkalaştığına, aktör değil piyon haline dönüştüğüne dair örneklere niçin her geçen gün yenileri eklenmekte?”
(bkzhttps://www.idefix.com/Kitap/Siyasetin-Serrinden/Arastirma-Tarih/Politikaarastirma/Politika
TAVSİYE EDİLEN ESERLER
Meriç’in de kitabında yer alan Jean Touchard’ın Siyasi Düşünceler Tarihi isimli eserine “en siyaset” yapmak isteyenlere tavsiye ederek o kitapta da yer alan bir mektup ile yazımızı tamamlayalım. Ama başta ifade edeyim bu düşünür kendi ülkesindeki siyasetçi tiplerinden bahsediyor. Başkaları üzerine almasınlar.
“… Kimi mistikçe ele alır iktidarı, kimi devletin sadık bir hizmetkarı gibi, kimi oportünistçe, kimi vurguncudur, kimi yırtıcı, kimi sadizmini tatmin için ister otoriteyi. Ama hepsinin de amacı şuurlu veya şuursuzca iktidarda kalmaktır. Tabiat kanunu bu, her varlık kendi varlığını sürdürmek ister…
Ama çok defa sahnedekiler başka, yazanlar başkadır. Bu yüzden siyasi aktörlerle, siyasi yazanlar arasında bir çözülme olmuştur. Siyasetçiler genelde yazı yazmamış, insanların nasıl yönetileceğine kafa yormuşlardır. Mesela elimizde Richelieu’nun Siyasi Vasiyetnamesi…”(s.165)Böyle uzayıp gidiyor mektup.
Peki bizde siyasete sıcak bakılıyor mu? Bence bakılmalı, her insan siyasete soyunmalı ve bir ucundan tutmalı. Sistem de halkın siyaset yapması için aradaki engellere kaldırmalı.
Siyaset yapmak için illa bir partinin yönetiminde olmanız gerekmiyor veya milletvekili. Siyaset sivil toplum örgütleri aracılığıyla da yapılır. Aslında her sivil toplum örgüte bir parti gibi çalışmalı. Bunu yaparken de bağımsız parti gibi olmaları gerekiyor. Yoksa bir partinin arka bahçesi gibi olmak, olmamaktan daha iyi bana göre…
Bu örgüt temsilcileri ülkenin temel sorunlarını, dosyalayıp milletvekillerinin önüne koymalı, çözüm önerileri sunmalı.
Şahsen kendim Memur Sen yönetimindeyken bu söylediklerimizi yaptık, sonra Kent Konseyinde üç dönem seçilerek ciddi projelere imza attık, güzel de bir ekibimiz vardı. Ancak o zamanın belediye başkanı o heyecanlı ekibin önünü pek de açmadı. Neyse, konuya şöyle bağlayalım. “Siyasette iktidar olmak elbette hedeftir ancak nihai hedef Allah rızası için ülke insanının huzur ve adaleti sağlamak olmalı. Parti ve siyaset bu bağlamda, basamak olarak kullanılmalı.
Kalın sağlıcakla.