Her  asırda  ebu   cehiller    bulunmaktadır.  Aslında   ebu  cehil,  bilgisi   olmayan biri  değildir. Bilgin  biri  olduğu   halde, inadından   dolayı,  özelliklede   Peygamberimize  (asv)   karşı   çok  sert  ve   inatçı   davrandığı  için    o’na,  o   ismi   Allah  Resulü   vermiştir.  Gerçekte   o’nu  adı,  amr  bin  hişamdır. Peygamberimizle  (asv)   bir akrabalığı  bile  yoktor.  Kabile  olarak  ta  mahzunnoğlu  kabilesindendir.  Kendini   çok  beğenen   kibir ve  gurur   abidesi  birisidir. İnsanları  hor  ve  hakir   gören   bir    mütekebbirdir. Ondan   dolayı  ebu  cehil   denmiştir. Ene  ve  enaniyet   öyle  bir  hastalıktır  ki,  aşırı  önem  verilirse    ondan,  firavunlar   ve  nemrutlar   türer. Öyle  bir  hal  alır ki, haşa   kendisini,  Allah   yerine  koyup,  ilahlık  davası   gütmeye   başlarlar.  Tarihte  bunun   çok  örnekleri  vardır.  Genellikle   mısırda   gelenlere   firavun,  güney  doğu   Anadolu  da  gelenlere  de  nemrut   adı  verilmiştir. Bunların   sayısı   çoktur. Genellikle   müşriklerde  hep   bu  inanç   sisteminin   ürünüdür.  Müşrik  Allah’ı   bildiği  halde  o’na   ortak   koşandır.  Müşrik   kafirden  farklıdır.  Kafir  tamamen   Allah’ı   inkar  edip   kabul  etmeyendir.  Zamanımızda   bunlara  benzeyen  firavun   ve  müşrikler   bolca  bulunmaktadır. Eğer  bir  insan; Enaniyetine   güvenip,  ben  yaparım, ben  üstünüm, sen  kim  oluyorsun, gibi   insanları  hor  ve  hakir  görüyorsa,  tepeden  bakıyorsa  işte  onda  bir  firavunluk   damarı   uyanmış   demektir. Bu  his  o adamda   büyüyüp    kabardıkça    firavunluğa  doğru   gidiyor  demektir. Mesela,  biri   diyor  ki,  benim  oyumla  dağdaki   çobanın,  cahil   köylünün   oyu  bir  olurmu?  Bunu   ne  anlama   geldiğini   bir  düşünün. Bana  göre  bu  enenin,  kendini   beğenmenin   küçük   bir  örneğidir. “  Kendini  beğenen  belayı   bulur,  kendini   beğenmeyen   safayı  ve  rahmeti  “ bulur. Bir  kişinin   ilmi   olduğu  halde,  yani  ilim  adamı   olduğu  halde,   Dine  karşı,  İslam’  a  karşı   sürekli  mücadele  ediyorsa  işte o  ebu  ceh’lin   ta  kendisidir.  Bir  Müslüman,  Allah  la,  Dinle  mücadele  etmez,  demez.  Eğer  bir  insan,  özelliklede   Müslüman, Dünyayı ,  malı ve  serveti, çoluk  çocuğunu, arabasını,  apartmanını   Allahtan   çok  seviyorsa  işte  orada  şirke  giden  bir  yol  açılmış   demektir. Allaha  eşler  ve  denkler   tutuyor   demektir. Bu  gibi    hastalık   günümüz  de   hayli   çoğalmıştır. Müslüman,  malı,   mülkü,   Allah’ın  bir  lütfu, kendisine  bir  ikramı  olarak   görüp    şükrediyorsa   onda  bir  beis    yoktur. Ama  Allah’ı  hatırlamadan   onlara  aşırı   önem  veriyorsa   burada   gizli  bir  şirke   giriyor  demektir. Zamanımızda  evler, apartmanlar   ve  arabalar   hızla   artmaktadır. Bunları   Allah’ın   birer   nimeti  bilip,  şükürle, teşekkürle   değerlendirirsek   inşallah   bir  hataya   düşmemiş   oluruz.  Yoksa,  bunun  tersi   olursa   her’an   vartaya,  tehlikeye   düşme  ihtimali   var  demektir. Rabbim   verdiği  nimetin   kıymetini   bilip,  her  şeyin   ondan  geldiğini   takdir  edip  şakir  kullarından   eylesin.  Karun  gibi   Allah’ı   unutup   ben  kendi  gücümle, kendi  ilmimle  kazandım   deyip,  enaniyete   kapılıp,  küfrani   nimete  sapanlardan    eylemesin.  İslam  da   ene   değil,  ben   değil   biz  vardır. Şeytan  da   benlik  davasına   kapılınca   cennetten   kovulmuştur. Mülkün   ve  kainat’ın    sahibi  olan   Rabbül     alemine   emanet   olun. Ahmet    OĞUZ