Kahramanmaraş tarihi üzerinde çalışmalar yapan, dostum, tarihçi, değerli araştırmacı Murat Yarım’ın kendi ailesinde anlatılan, büyük ninesinin hatıralarını, Arzu romanı ile okuyucularla buluşmuştu.
Serinin devamı, Arzu Hanımın eşi Talat Beyin hatıralarını anlatan Murat Yarım’ın ikinci romanı Talat okurları ile buluştu. Kurtuluş savaşı yıllarında, Ermeni mezalimi mağduru iki genç aşığın hayat hikayelerini anlatan Arzu ve Talat romanını birlikte okumanızı tavsiye ediyorum.
Murat Yarım ile Talat romanı hakkında sorularımızı cevapladı.
Murat Yarım ile Talat romanı hakkında sorularımızı cevapladı.
1- Murat Bey ikinci romanınız Talat yayınlandı. Roman hakkında bize kısa bir bilgi verir misiniz?
Talat, Arzu romanının devamı niteliğinde fakat Talat’ın ana karakter olduğu bir roman. Neden Arzu romanın devamı? Çünkü Arzu romanını okuyan okurlarımız birçok sorunun cevabını Talat’ta bulacaklar.
1918 yılının soğuk bir kış gününde, Akif Efendiyle oğulları Haydar ve Talat’ın elleri bağlı bir şekilde evlerinden alınıp Erzurum Ulu Camii’ne götürülmesi ile Talat’ın hikâyesi başlar. Savaş, muhacirlik ve Mücadele ile geçen bir hikâye… Talat, Erzurum’dan Maraş’a uzanan gerçek bir yaşam öyküsü.
2- Talat romanını yazarken hangi kaynaklardan istifade ettiniz?
En önemli kaynaklarım aile bireylerim oldu. Onların anlattıkları olayları tarihi kaynaklarla özdeşleştirerek bir anlatım hedefledim. Yine araştırma yapmak için Erzurum’a gittim. Konuyla alakalı kitap ve makale yazan akademisyen hocalarımıza mail yoluyla ulaştım. Sağ olsunlar onlar da geri dönüş yaptılar. Kitabın ilk sayfalarında isimlerini belirttiğim kıymetli büyüklerimin çok önemli katkıları oldu.
3- Kahramanmaraş’ta Ermeni mezalimi konusunda yazılan ilk tarihi roman Arzu’dan sonra, serinin devamı Talat romanınızda da, bu kez Erzurum’daki Ermeni mezalimini anlatıyorsunuz. Aile büyükleri arasında bu acı hikâye sık sık gündeme gelir miydi?
Talat’ın babasının Erzurum Ulu Camii’nde diri diri yakılması küçüklüğümden beri aile sohbetlerinde duyduğum bir konuydu. Bu olay anlatıldığında ailemi bireylerimiz hüzünlenirdi. Hem Arzu’nun hem de Talat’ın hikâyelerini dinleyerek büyüdük desem daha doğru olur.
4- Arzu ile Talat’ın kaderlerin Ermeni mezaliminde kesişmesi, Anadolu’da dile getirilemeyen acı hikâyelere nasıl örnek?
Öncelikle bu soru için teşekkür ederim. Henüz Arzu ve Talat romanlarını yazıp yazmama konusunda gelgitler yaşadığım dönemde okuduğum bir kitap yazma konusunda beni motive etti desem yeridir. Okuduğum bu kitap Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, “Beş Şehir” adlı eseriydi. Kitabın bir bölümünde Tanpınar şöyle diyor: Bizim acılarımız nedense hapsedilmeye mahkûmdur. Onlar, dinlenilmesi sadece tesadüfe bağlı birkaç türküde yaşıyor… Bugünkü nesil ortadan çekilince belki onlarda kaybolacak. Bu sözler kitabın Erzurum bölümünde geçiyor. Ne tesadüftür ki Talat’ın hikayesinin bir bölümlüde yine Erzurum’da geçiyor.
Evet bizim acılarımız anlatılmadı veya anlatılmak istenmedi. Geçen yüzyılın en büyük acılarını Türk milleti yaşadı. Hem balkanlarda hem orta doğuda hem Anadolu’daçok büyük acılar yaşadık. Savaştan savaşa koşan ecdadımızdan gidip de gelmeyenlerin arkasından nice ağıtlar yakıldı, türküler söylendi. Bu acıları Tanpınar’ın dediği gibi tesadüfe bağlı dinlediğimiz türkülerden öğreniyoruz. Yeni nesil türkülerden uzak olunca biz geçmişte yaşanılan acıları gelecek nesillere aktaramama sorunu ile karşı karşıya kaldık.
Tam da bu düşünce beni romanı yazmaya teşvik etti. Özellikle Talat’ın Erzurum’da yaşadığı Ermeni Mezalimini romanda anlatmaya çalıştım. Romanda sadece Talat’ın değil Erzurumluların yaşadığı mezalimini de anlatmaya çalıştım. Çünkü Ermeniler, Erzurum’da yaşayan Müslümanlara çok büyük katliamlar yaptı. Yaşanılan bu acıların yazıya dökülüp gelecek nesillere aktarılması için kendimi sorumlu hissettim. Türk yazarlar tarihte yaşanan benzer konulara romanlarında yer vermeli. Acılarımız hapsedilmeye mahkûm olmamalı.
Talat, Arzu romanının devamı niteliğinde fakat Talat’ın ana karakter olduğu bir roman. Neden Arzu romanın devamı? Çünkü Arzu romanını okuyan okurlarımız birçok sorunun cevabını Talat’ta bulacaklar.
1918 yılının soğuk bir kış gününde, Akif Efendiyle oğulları Haydar ve Talat’ın elleri bağlı bir şekilde evlerinden alınıp Erzurum Ulu Camii’ne götürülmesi ile Talat’ın hikâyesi başlar. Savaş, muhacirlik ve Mücadele ile geçen bir hikâye… Talat, Erzurum’dan Maraş’a uzanan gerçek bir yaşam öyküsü.
2- Talat romanını yazarken hangi kaynaklardan istifade ettiniz?
En önemli kaynaklarım aile bireylerim oldu. Onların anlattıkları olayları tarihi kaynaklarla özdeşleştirerek bir anlatım hedefledim. Yine araştırma yapmak için Erzurum’a gittim. Konuyla alakalı kitap ve makale yazan akademisyen hocalarımıza mail yoluyla ulaştım. Sağ olsunlar onlar da geri dönüş yaptılar. Kitabın ilk sayfalarında isimlerini belirttiğim kıymetli büyüklerimin çok önemli katkıları oldu.
3- Kahramanmaraş’ta Ermeni mezalimi konusunda yazılan ilk tarihi roman Arzu’dan sonra, serinin devamı Talat romanınızda da, bu kez Erzurum’daki Ermeni mezalimini anlatıyorsunuz. Aile büyükleri arasında bu acı hikâye sık sık gündeme gelir miydi?
Talat’ın babasının Erzurum Ulu Camii’nde diri diri yakılması küçüklüğümden beri aile sohbetlerinde duyduğum bir konuydu. Bu olay anlatıldığında ailemi bireylerimiz hüzünlenirdi. Hem Arzu’nun hem de Talat’ın hikâyelerini dinleyerek büyüdük desem daha doğru olur.
4- Arzu ile Talat’ın kaderlerin Ermeni mezaliminde kesişmesi, Anadolu’da dile getirilemeyen acı hikâyelere nasıl örnek?
Öncelikle bu soru için teşekkür ederim. Henüz Arzu ve Talat romanlarını yazıp yazmama konusunda gelgitler yaşadığım dönemde okuduğum bir kitap yazma konusunda beni motive etti desem yeridir. Okuduğum bu kitap Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, “Beş Şehir” adlı eseriydi. Kitabın bir bölümünde Tanpınar şöyle diyor: Bizim acılarımız nedense hapsedilmeye mahkûmdur. Onlar, dinlenilmesi sadece tesadüfe bağlı birkaç türküde yaşıyor… Bugünkü nesil ortadan çekilince belki onlarda kaybolacak. Bu sözler kitabın Erzurum bölümünde geçiyor. Ne tesadüftür ki Talat’ın hikayesinin bir bölümlüde yine Erzurum’da geçiyor.
Evet bizim acılarımız anlatılmadı veya anlatılmak istenmedi. Geçen yüzyılın en büyük acılarını Türk milleti yaşadı. Hem balkanlarda hem orta doğuda hem Anadolu’daçok büyük acılar yaşadık. Savaştan savaşa koşan ecdadımızdan gidip de gelmeyenlerin arkasından nice ağıtlar yakıldı, türküler söylendi. Bu acıları Tanpınar’ın dediği gibi tesadüfe bağlı dinlediğimiz türkülerden öğreniyoruz. Yeni nesil türkülerden uzak olunca biz geçmişte yaşanılan acıları gelecek nesillere aktaramama sorunu ile karşı karşıya kaldık.
Tam da bu düşünce beni romanı yazmaya teşvik etti. Özellikle Talat’ın Erzurum’da yaşadığı Ermeni Mezalimini romanda anlatmaya çalıştım. Romanda sadece Talat’ın değil Erzurumluların yaşadığı mezalimini de anlatmaya çalıştım. Çünkü Ermeniler, Erzurum’da yaşayan Müslümanlara çok büyük katliamlar yaptı. Yaşanılan bu acıların yazıya dökülüp gelecek nesillere aktarılması için kendimi sorumlu hissettim. Türk yazarlar tarihte yaşanan benzer konulara romanlarında yer vermeli. Acılarımız hapsedilmeye mahkûm olmamalı.
5- Bundan sonra yeni romanlar gelecek mi?
İnşallah diyelim. Kafamda birkaç roman konusu var. Şuan düşünce aşamasındayım. Ama eğer başka roman yazarsam konu mutlaka Maraş olacaktır. Bu konuda büyük usta yazar Yaşar Kemal’in sözü bana yol gösterici olmuştur.
Yaşar Kemal, Amerika'da katıldığı bir konferansta dinleyiciler arasından yer alan bir yazar:
"Neden hep Çukurova'yı yazıyorsun?" diye sorar.
Yaşar Kemal:
"Ben sadece Çukurova'yı yazmıyorum ki.”
Soru soran yazar:
"Neyi yazıyorsun başka?"
"Hayır, Çukurova'yı yalnız ben yazmıyorum. Tolstoy yazıyor, Dostoyevski yazıyor." Çukurova'sını yazmayan hiçbir yazar büyük romancı olamaz. Hatta ben yazarım diyorsa da, yazar değildir. Ben Çukurova'yı herkes kadar yazdım.
Büyük ustanın “ Çukurova’sını yazmayan hiçbir yazar büyük romancı olamaz.” sözü bana göre tarihi bir sözdür. Ben de bundan sonra kendi Çukurova’mı yani Maraş’ı yazmak istiyorum.
Uzun süredir Maraş Milli Mücadelesini anlatan bir roman yazmayı düşünüyorum. Bu aralar yerli ve yabancı kaynaklardan konuyla alakalı araştırmalar yapıyorum. Roman yazmak zahmetli bir iş. Özellikle tarihi romanlar çok daha emek ve dikkat istiyor. Araştırmalarım bir süre daha devam edecek.
İnşallah diyelim. Kafamda birkaç roman konusu var. Şuan düşünce aşamasındayım. Ama eğer başka roman yazarsam konu mutlaka Maraş olacaktır. Bu konuda büyük usta yazar Yaşar Kemal’in sözü bana yol gösterici olmuştur.
Yaşar Kemal, Amerika'da katıldığı bir konferansta dinleyiciler arasından yer alan bir yazar:
"Neden hep Çukurova'yı yazıyorsun?" diye sorar.
Yaşar Kemal:
"Ben sadece Çukurova'yı yazmıyorum ki.”
Soru soran yazar:
"Neyi yazıyorsun başka?"
"Hayır, Çukurova'yı yalnız ben yazmıyorum. Tolstoy yazıyor, Dostoyevski yazıyor." Çukurova'sını yazmayan hiçbir yazar büyük romancı olamaz. Hatta ben yazarım diyorsa da, yazar değildir. Ben Çukurova'yı herkes kadar yazdım.
Büyük ustanın “ Çukurova’sını yazmayan hiçbir yazar büyük romancı olamaz.” sözü bana göre tarihi bir sözdür. Ben de bundan sonra kendi Çukurova’mı yani Maraş’ı yazmak istiyorum.
Uzun süredir Maraş Milli Mücadelesini anlatan bir roman yazmayı düşünüyorum. Bu aralar yerli ve yabancı kaynaklardan konuyla alakalı araştırmalar yapıyorum. Roman yazmak zahmetli bir iş. Özellikle tarihi romanlar çok daha emek ve dikkat istiyor. Araştırmalarım bir süre daha devam edecek.