Eski ve yeni karşılaştırmasını her alanda yapılır. Eskiden krallar veya padişahlar diye başladığımız sözcükler, bakarsın hikâyeler hatta kitap olur dilimizde.

Babam rahmetli en çok eski pehlivanlardan bahsederdi, mesele Koca Yusuf’un güreşlerinden bahsederdi, hatta bizim çocukluğumuzda en fazla okunan gazetelerden biri olan Tercüman’da yazı dizileri yapılmıştı ünlü şanlı pehlivanlarımız için…

Battal Gazi ne büyük bir kahramandı aman Allah’ım, sanki tüm akıncılar onun gibiydi, Allah uzun ömür versin Cüneyt Arkın’ın o kahramanını anlatan filmleri ile büyüdü bizim yaşıtlarımız.

Eskiden, komşular birbirlerinin hatırlarını sorar, bir tas fazla çorba kaynatır ikram etmek için; çünkü peygamberinden öyle öğrenmişti. Ya şimdi!

Eskiden yediğimiz içtiğimizin tadı vardı, portakal, mandalina kabuklarını koklardır, hele o Maraş Domatesin nasıl bir kokusu vardı değil mi? Ya şimdi!

Eskiden ailenin bütünü yemekte bir araya gelirdi, baba başlayınca yemeğe başlanır, aynı sofrada çocuklar, torunlar bulunur, bir de en yakın komşumuz davet edilirdi. İhtiyaç sahipleri davette öncelik alınır, Allah’ın rızası gözetilirdi.

Hatta Maraş’ımızda Gelin Oturak Geceleri yapılırmış, tıpkı Urfa’ın Sıra Geceleri gibi, ancak bizimkisi biraz farklıymış, önce gariplerin kış erzakları tedarik edilir, sonra eğlenilirmiş. Ya şimdi.

Eski savaşlar mertçe olurmuş filmlerde izliyoruz, önce teke tek kılıçlar çekilir, ardından barış talep edilir, olmazsa savaşılır, yapılan savaşta kadınlara, çocuklara, ihtiyarlara, sakatlara dokunulmazmış. Ya şimdi!

Savaşlar dedim de şu virüs aklıma geldi yine. Yani iyi niyetli doğal olduğuna inanmak istiyorum fakat gelişmeler üretim olduğuna işaret ediyor. Çini düşünür, oradan çıktı diyorlar ama şimdi üç ay geçti bize aşı satıyor pardon hediye ediyorlar. Gel de şüphelenme!

ESKİLER BARBARDA, YENİLER MEDENİ Mİ?

Neyse biz devam edelim. Eski dedim de sanki bu kelime eskimemiş gibi geliyor insana, çünkü eskilerin yaptığı mimarlık harikası yapılar ayakta duruyor, yenilerin yaptığı küçük bir sarsıntıda yıkılı veriyor. Peki bu nasıl oluyor? Zannederim eskiler, eskimeyen eserleri yapmışlar, biliyor ve görüyoruz ki, çimentodan, demir kullanmaktan kaçınmamışlar. Pardon onlar çimento ve demir kullanmamışlardı değil mi? O halde o mimarlık harikası eserler ne ile yapıldı da ayakta duruyor?

Bence dini sağlam olanın, yaptığı işlerde sağlam oluyor. Bu bağlamda eskiler mi, yoksa yeniler mi daha dürüsttü. Hayır hayır adamlar işi ehline vermişler o kadar…

Ben onu bunu bilmem arkadaş gelen gideni aratıyor, eskiden öğretmenler harikaymış. Ağabeylerim anlatırdı, örneğin Küp Ahmet diye bir hocadan söz ederlerdi. Okul dışında bile öğrencileri ile ilgilenirmiş.

Mahallenin büyükleri de çocuk bir kusur işlediğinde gerekirse kulaklarını çekerek onu uyarırmış, aynısını şimdi yapın bakalım neler gelir başınıza. İstismardan başlarlar, bilmem hangi suçtan çıkarlar…

Şunu söylemek istiyorum evet eskiden mahalle baskısı vardı, şimdi yok acaba hangisi daha iyiydi.

Sonra polisten çok korkardık, bekçinin düdüğünü duysak eve koşardık değil mi? Peki hangisi iyi?

Hemen söyleyeyim.

Biz millet olarak şu anda orta yolu bulamadık. Ya polisten ve öğretmenden çok korkuyoruz, ya da hiç korkmuyoruz.

Oysa her ikisi de yanlıştı, doğru bir tanedir. Orta yol en iyisidir çünkü bizim dinimiz aynı zamanda orta yol anlamına gelmektedir.

Evet eski ve yeni karşılaştırması yaptığımız bu yazımızda, bir de ayet aklıma geldi onu da yazıp tamamlayayım. Cehenneme gireceklerin bir kısmı eskilerden, çoğunluğu ise sonradan dünyaya gelenlerden olacakmış. Yani ahir zaman fitnesinin çıktığı zamanlardan bahsediyoruz.

Galiba eskiden hayat daha güzelmiş, şimdi medeniyetten bahsediliyor ancak savaş, kan ve gözyaşı var; emperyalizm cirit atıyor. Haksızlık diz boyunu geçti. Şairin dediği gibi şimdilerde “Bir simidi 9 kişi, paylaşırken, diğer yandan 9 simidi 1 kişi yiyor.” Peki haksızlık karşısında ne zaman ayağa kalkacağız?

Keşke diyorum eskiden dünyaya gelseymişim.

Kalın sağlıcakla.