Faiz yiyene, yedirene, faiz senedini yazana, bu senede şahid olana (farkında olarak yaparsa), dövmeyi de yapan ve yaptırana, sadakayı geciktirene hepsine birden, kıyamet gününde Muhammed (s.a.s.) dilinden lanet edilmiştir.” Ramuz: 4/ 6

Maraş’ta faizli para verenlere cücükcü derler. Zannederim ana para çoğaldığı için bu ifadeyi kullanmışlar. Şöyle ki tavuğun cücüğü olmuş deriz ya onun gibi, para yavrulamış manasına getirilmiş böyle bir isim konmuş.

Fakat tefeciliğin tarihçesini ve hikayesin öğrendim. Onu da yazıp, sonra faizin uygulandığı topluma zararları üzerinde duracağım. Aslında şu anda o zararları yaşıyoruz, dünyanın içinde bulunduğu ekonomik çıkmaz, tam da böyle bir görüntü veriyor…

Yazar Ahmet Bulut, bu konuda bir tivit atmış der ki; “Faizle kredi çekmeyin. Çekene kefil olmayın. Haramdan medet umanın iki yakası bir araya gelmez. Ocağınıza incir ağaca dikilir. Aman dikkat!” Evet aman ha dikkat!

TEFECİLİK

Tarihin yapraklarını çevirdiğinizde, tefecilik paranın icadı sonrası başlamış olsa gerek, belki de daha önce. Ancak Shakespeare tarafından 1590 yılında yazıldığı tahmin edilen “Venedik Taciri” isimli tiyatro oyunu bu tefeciliği anlatır. Bu eserde “usury”, Türkçe “tefecilik,’ bir insan vücudundan canlı canlı et kesilmesi ve neticede o insanın ölümüne varan sonuçlar doğurur. Tef, eski dokuma tezgahlarında kullanılan düzenekmiş. Tarafı tutan, ipi sıkıştıran ve geren bir parça. Yani tefe sıkıştıran bir parça, buradan hareketle halk da borç alıp sıkıştırana “tefeci demiş.”

Prof. Mete Gündoğan’ın “Para B*k Gibi” kitabında böyle anlatıyor tefeciliğin nereden geldiğini. Sonra devam ediyor ve faizin toplumu nasıl yıktığını örnekleri ile anlatıyor bizlere.

Oysa yüce dinimiz büyük günahlardan saymıştır tefeciliği, cücükçülüğü ve dolayısı ile faizi. Çünkü faiz insanı, aileyi ve toplumu yıkar. Gündoğan’ın dediği gibi: “Doğmamış çocuklar bile köleleşir

Bu için zirve yaptığı dönemlerde Mekke Müşriklerinin Efendimizin doğumundan 150 yıl önce öyle bir sistem kurmuşlardı ki, paraya hâkim olmuşlar, kendileri dışındakileri para üzerinden esir etmişlerdi…

Neyse, biz günümüze dönelim yeniden.

NARKOZDAN

Faize aslında faiz yiyenlerini dışında herkesim karşı. Özellikle din adamlarımız, ekonomistler, aklı selim herkes faizin toplum üzerinde derin yaralar açtığını görüyor; ancak öyle bir ekonomik sistem kurulmuş ki bir türlü yatırıma ve üretime gereken destek verilemiyor. Borcu, borç ile karşılayıp, denk bütçe yapamıyoruz. Böyle olunca da enflasyon, işsizlik ve krizler ortaya çıkıyor.

Mete Gündoğan yaşananları yukarda bahsettiğim kitabının arka kapağında şöyle değerlendirmiş. “Mekke dönemi cahiliye sistemi bir avuç “seçilmiş” tarafından yönetilmekteydi. Sistem borca dayalıydı. Ellerindeki finansman imkanlarıyla bir şekilde herkesi kendilerine borçlandırmışlardı. Borçlu olanlar da sistemin köleleri haline dönüşmüşlerdi. Sistemin yöneticileri aynı zamanda dış bağlantılara da sahiptiler.

Tam burada yazarın bir başka kitabının yani “Narkoz’un” arka kapağında geçmek istiyorum. Nathan Rothschild demiş ki: “Kimin kral olduğu umurumda bile değil. Çünkü para arzını kim kontrol ediyorsa, imparatorluk da onundur…”

David Rockefeller ise: “Bu güç benim elimde olduktan sonra kanunları kimin yaptığı hiç fark etmez!”

Ve bu ikisinin adıma olan George Soros ise şöyle demiş: “Ben sistemin zaaflarından hareketle para kazanıyorum.

Şimdilik kalın sağlıcakla, bu konuya devam edeceğim.