ABD yeni başkanını seçecek, tamam da bu konu beni niye ilgilendiriyor diye soramazsınız. Çünkü dünya küçük bir köy haline geldi. Güney Afrika Maliye Bakanının hapse gireceği haberi bile doları yükseltebiliyor. ABD' de Demokratik Parti'nin adayı Hillary Clinton, Cumhuriyetçi Parti'nin adayı Donald Trump, Libeteryen Parti'nin adayı Gary Johnson ve Yeşil Parti'nin adayı Jill Stein olarak belirlendi. Görülen o ki, Clinton başkan olacak ve onun son açıklaması ise ABD’nin yeni dönemde yapacaklarına ışık tutuyor. Clinton YPG partnerimiz olacak diyor. İsterseniz bu ‘müttefikimiz’ ile ilgili bazı batılı yazarların görüşlerininden bir demet sunup, sonrada inşallah bir değerlendirme yapayım. After the Sheikhs: the Coming Collapse of the Gulf Monarchies [“Şeyhlerde sonra: Körfez monarşilerinin yaklaşan çöküşü”] kitabının yazarı, Durham Üniversitesi'nden Dr. Christopher Davidson'a göre, Yemen'de şu anda var olan
kriz ABD tarafından “kışkırtılıyor” ve “İran müttefikleri arasında parçalanmayı teşvik etme ve
İsrail'in zayıf devletler arasında var olmasını sağlama”
yönünde örtülü strateji yürütülüyor. Görüldüğü gibi, bölgemizde ve dünyada ki bütün olayların arkasında ABD vardır amaç ise bölgede
İsrail için zayıf devletler oluşturmaktır. Bir örnek daha vereyim; Scott Atranın kaleme aldığı, Pascal Riche’in Fransızcaya çevirdiği. “ Le Nouvel Observateur isimle esiri ki, Türkçe Çevirisi de Haldun Bayrı yapmış. Kitabın bir bölümünde şöyle diyor; Mermilerin, bombaların ve patlamaların ortasında, merkezî bir olguyu unutmak kolay
: Radikal İslamcılığı durdurmayı beceremediğimiz gibi, görüldüğü kadarıyla, alt etme çabalarımız onu daha da harlandırıyor. “Terörizme karşı savaş”taki başarısızlığımız, kargaşayı daha da artıran öfke ve intikam tepkilerimizde başlıyor ve Sünni Arap dünyasında ilerleme kateden radikal hareketin ayırt edici özelliği olan devrimci dinamizmi kırmayı hiç beceremiyoruz. KILIÇLARIN GÖLGESİNDE CENNET Yazı şöyle devam ediyor; “Tarihî boyuttaki bu küresel hareketin taşıyıcılığını bugün yapıyor. İki yıldan az bir zamanda milyonlarca kişinin yaşadığı yüz binlerce kilometrekarelik bir toprak parçasını işgal etti. İkinci Dünya Savaşı’ndan beri gönüllülerden oluşan en büyük ve en çeşitli askerî gücü bulunduruyor elinde.
Uygarlıklar, sadece maddî varlıklarının ağırlığı uyarınca değil, kültürel ideallerinin diriliği uyarınca yükselir ve çökerler. TARİH BİZE GÖSTERMİŞTİR Kİ Yazi şöyle devam ediyor; “Tarih bize toplumların çoğunun, adına halklarının tutkuyla dövüşmeye, ciddi kayıpları ve hatta taviz vermek yerine ölümü göze almaya hazır oldukları kutsal değerler işlediklerini öğretir. Araştırmamız, DAİŞ’e katılanlar ve cephe hattında onlara karşı duran çok sayıda Kürt için de bunun geçerli olduğunu telkin etmektedir. Ama şimdiye kadar, Batı demokrasilerindeki gençlerin çoğunluğunda bununla karşılaştırılabilir hiçbir irade bulmuyoruz. Faşizmin ve komünizmin yenilgisinden sonra, konfor ve güvenlik arayışı yaşamlarını doldurmaya yetmez gibidir. Bu arayış, kazanılmış olduğunu düşündüğümüz ve dünyanın üzerlerine kurulduğu kanaatinde olduğumuz değerlerin –zaferini olmasa da– ayakta kalmasını temin etmeye yeter mi? Cihadcıların hissettirdiği tehditten de fazla, açık toplumlarımızdaki asıl varoluşsal meseleyi bu sorular temsil ediyor.”
“Uzun savaş” konsepti ilk kez yıllar önce, “Highlands Forumu” olarak bilinen ve az tanınan, Pentagon'a bağlı düşünce kuruluşu tarafından formüle edilmiştir
Bugün ABD ordusunun, vekaleten yürütülen mezhep şiddetini kullanarak Ortadoğu'yu güç yoluyla yeniden şekillendirmeyi amaçlayan “böl ve yönet” politikasını hayata geçirmekle meşguldür. Bu hali ile Dünyada akan kanın fikir babası siyonizm(üst akıl), tetikçisi ABD, şakşakçısı ise AB Bugün Türkiye bu güçlerle açık gizli savaş halindedir. PKK-FETÖ maşadır. Bunları kullanarak bileğimizi bükmeye çalışıyorlar. Halkımız soruyor “
Yoksa Amerika’da stratejik akıl dumura mı uğradı Sokaktaki insan bakın ne diyor; “Ey ABD, Ey Siyonizm ey haçlılar, sizden büyük Allah var, bunu unutmayın. ABD, güçlüyüm istediğimi yaparım diyorsa, Rabbim daha da güçlüdür.