Sıkça tekrarlanan bir itiraftır bu. Başkasına yapılmasa da kendimize yaptıklarımızdan. İnsan doğruyu, yanlışı bildiği halde neden yanlşı seçmekten alıkoy(a)maz kendini? Oysa Kuran`da belirtildiğine göre insan seçimlerini kendisi yapmaktadır. Şeytan sadece bize tavsiyede bulunur. Onu dinleyip dinlememek bize kalmıştır. Bu durumda bir seçim yaparken seçtiğimiz günahı Allah`ın rızasına tercih ettiğimizi unutmamalıyız. Mesela bir içkiyi, kadını-erkeği, faizi ve benzerlerini, Evrenleri ve bizi yaratan, hala yaşama şansı tanıyan, bize akıl, sağlık veren Allah`a tercih ettiğimizi düşünmeliyiz. Çoğu zaman düşünmesek de o anda dünyevi zevkleri, Allah`ın sevgisine tercih etmekteyiz. Ne yazık ki çoğu zaman da bunu yaparken “Nasıl olsa Allah affedici değil mi” diyerek kendimizi rahatlatırız. Allah elbette affedicidir. Tövbeleri kabul edendir. Ancak unutmayalım ki tevbelerde önemli olan hataları bilerek tekrarlamamaktır. Biz kendimizi kandırsak da Allah yaptıklarımızdan haberdardır. Günahı seçme anında bunları düşünürsek daha başarılı olacağımızı düşünüyorum. Son olarak bizi günaha sürükleyen, teşvik eden etkenlerden uzak durmalıyız. Bu bir arkadaş da olabilir, sevgili de, kardeş de… Allah yolundan alıkoyan birisini yakın dost edinmek kuşkusuz bizi doğru yoldan -farketmesek de- uzaklaştıracaktır. Nafilelerle Allah'a yaklaşınız. Naslar sözkonusu olduğunda "Kur'an'ın ruhu"ndan sözedenler eğer sözlerinde samimilerse "sünnetin ruhundan" da sözetmek zorundalar. Nedir sünnetin ruhu? Sünnetin ruhu, beş vakit farzla emrolunduğu halde önüne ve ardına nafileler eklemektir, Ramazan orucuyla emrolunduğu halde, "emrolunduğum bir şey benim yaranmadır" deyip nafile oruçlarla onu desteklemek, sadece ömürde bir kez Hac'la emrolunduğu halde umre ile onu güçlendirmek, zekatla emrolunduğu halde sadaka ve infakla %2.5'u %100'lere kadar çıkarmak... İşte sünnetin ruhu bu. Bunun mantığı şudur: Allah'la ilişkiyi "korku"ya dayalı emir-komuta sınırında tutmak yerine, bu sınırı aşıp sevgiye dayalı "dostluk" düzeyine çıkarmak. Seherlerde istiğfar edip, istiğfar kuşunuza gözyaşından iki kanat takıp göğe doğru uçurunuz. O gideceği yeri bilir. Kur'an'da mü'minlerin özellikleri anlatılırken "Onlar ki seherlerde istiğfar ederler" buyrulmaktadır. İstiğfar kulun acziyyetini Allah'a karşı itirafıdır. İstiğfar, ben küçüğüm sen büyük, ben noksanım sen tam, ben yaratılanım sen yaratan, ben alanım sen veren, ben zayıfım sen güçlü, ben günahkârım sen bağışlayan, özetle ben kulum sen Rabbimsin demenin en iyi biçimidir. Unutmayınız ki her istiğfar günah hedeflerine sıkılmış bir kurşundur. Eğer doğru bir niyetle doğru nişan almışsanız, hedefinizi vurmuş ve "o günahı hiç işlememiş" gibi olursunuz. Günah işlemekten daha çok günaha alışmaktan ve ona aldırmamaktan korkunuz. Günaha aldırmamak, en büyük günahtan daha büyüktür. Bunun bir de öteki kutbu vardır ki o da şeytanın ümidsizlik tuzağına düşüp kendinizi affetmemeniz ve dolayısıyla günaha devam etmenizdir.