FERİDE, BAHAR VE HAYRİYE O dönemde birkaç saf kadın tanıdım. Bunlardan Feride hiç evlenmedi. Kentin ileri gelenlerinden birkaç tanesini nişanlısı olarak bildirirdi. Süslüydü. Güzel konuşurdu. Aklının bir yerlere takılı olduğunu ilkin anlayamazdınız. Kim idi, nerede barınır, nasıl geçinirdi büyüsü bozulur diye hiç araştırmadım. Ben onu hep ağaların, beylerin nişanlısı olarak belleğimde bırakmak istedim. Belki o da nişanlım dediğinin birinin günün birinde karısını boşayarak kendisiyle evleneceğini düşleyerek göçüp gitmiştir ötelere. Bahar da Feride gibi saf bir kadındı. Güzel kadındı. Ama onun saflığı, kimden kazandığını bilmediğimiz çocuklarıyla sıkıntılı bir yaşam sürmesini engelleyemedi. Gerçi her yerden herkesten bir şeyler almasını bilirdi. Onun da sonunu anımsamıyorum. Bir de komşumuz Hayriye teyzeden söz etmem gerek. Hayriye teyze iyi bir söz ustası ve iyi bir ozandı. Genç yaşta dul kalmış, çocuklarınca dışlanmış biri idi. Komşumuz olduğu için iyi anımsıyorum. Akşamlardan sabahlara dek kendisinin yarattığı destanları, ağıtları, türküleri söyler dururdu. Okuması, yazması yoktu ama iyi ağıt dizerdi. Çocukları ise bu duruma çok bozulurlardı. Bizde eskiden her kadın ağıt yakma özelliği taşımaktaydı. Ama o günlerde Hayriye teyze gibi nicelerinin yapıtlarının gereksiz sayıldığına tanık olduğumu belirtmemde yarar var. Feride ve Bahar gibi niceleri dudaklarımıza bir gülümse verse de Hayriye gibilerini anlamamak yapıtlarını yeni kuşaklara taşıyamamak acı olsa gerek.
MEHMET BİLAL VE ZİVER TEKEREK Her ikisi de benden üç beş yaş büyüktür. İkisi de sanki kentin ve çevre köylerin kişilerinin ve önemli olaylarının belleği gibidirler. Biri Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Şıh Hüseyin’in, öteki ise Tekerek hocanın torunudur. Yakın dönemde yaşanmış olayları Dedem Korkut gibi anlatmaları ile de ünlüdürler. Bu konuda özellikle Mehmet Bilal çok başarılıdır. Babası Kebapçı Ökkeş de güzel Maraş masalları anlatırdı. Mehmet Hoca ise ona nükteler katarak ve dinleyenlerini coşturarak yapardı bu işleri. İkisi de şaka yapmaktan çekinmezdi. Bunlardan birine bir yakını ormandan topladığı mantar getirir, onları yemeden önce de zehirli olup olmadığı kuşkusunu içinden atamaz. Bu nedenle mantarın bir kısmını bölerek ötekine verir. Bir gün sonra mantarı bölüp verdiği ailede bir sıkıntı gözükmemektedir. Kendisi de mantarı pişirir ve yer. Oysa mantarı bölüp verdiği kendisinden daha uyanıktır ve günler sonra arkadaşının mantarı yediğini ve hiçbir şey olmadığını anladıktan sonra mantarı yiyecektir.
DELLAL ALİ Tellallar kentte uzun bir süre iletişimin bir parçası olmuşlardır. Ben son örneğine yetiştim. Bir yitik ya da önemli bir duyuru olduğunda kentin kavşaklarına gelir ve “Duyduk duymadık demeyin. Karakaşlı kara gözlü uzun saçlı dört yaşlarında bir kız çocuğu kaybolmuştur. Bulanların insaniyet namına belediyeye getirmeleri ilan olunur” gibi sözlerle bağırırlardı. Bundan sonra bulanlara ya da görenlere şu denli ödül verilecektir ekler, en sonunda da, gel sahibini sevindir gül, der ve işini bitirirdi. Biraz bekler, özel soruları olanları yanıtlar sonra da hızla başka bir köşeye giderdi. Bu eylemler uzun bir süre belediye önünde belli zamanlarda resmi bildirileri de yayımlamak için de kullanılmıştır.
ÇAKMAK VE MİKDAT Çakmak ve Mikdat çocukluk döneminde iki ayak üzerine yürüyüşe geçme evrimini tamamlayamayıp elleri ve ayakları ile dört ayak yürüyüş biçiminde kalan kişilerdi. Daha sonra Üner Tan bu yapıyı tanımlayıp tıp literatürüne Üner Tan Sendromu olarak geçirmiştir. Bu olgularda el ayak yürüyüşüne ek olarak konuşma bozukluğu (kendi aralarında ilkel konuşma) ve zeka geriliği bulunuyordu. Bu durum insan evriminde önemli bir nokta olarak belirtilmektedir. Mikdat ve Çakmak’ı Maraşlılar pek uğurlu saymışlardır. Mikdat Sakarya mahallesindendi, Çakmak ise Divanlı mahallesindendi. Akrabalıkları yoktu.
DEMBİLDEKÇİ KENAN Dembildekçi Kenan düğünlerde darbuka çalan biri idi. Dembildek, darbukanın yereldeki adıdır. Çok güzel darbuka çalardı Kenan. Hafiften aksardı. Sırtında da ufak bir kamburu vardı. Eskiden Maraş düğünlerinde bando olması esastı ama Kenan’ın döneminde onun darbukası da esastı. Maraş düğünlerinde genelde kadınlar ayrı, erkekler ayrı, gençler ayrı eğlenirdi. Kenan’ı hep kendilerinden yana alırdı kadınlar. Yıllarca Kenan hem kadınların hem de erkeklerin dembildekçisi olmuştu. İleri sayılabilecek bir yaşta evlendi. O andan sonra kadınlar onu kendi yanlarına almadılar. Ya da Kenan’la aralarına bir bez asarak perde koydular. Kenan ise, yıllar sonra Maraş’ın hanımları benim de erkek olduğumu anladı, diyerek bu duruma şaşırdığını dile getirecekti