Yel gibi eskilerin yaşam kaynağı olarak saydıklarından biri de sudur. Su bizim doğamızın her yerinde bulunur. Yaylalar su ile gerçek değerini bulur. Ceyhan Elbistanımızdan doğar. Hurma(n), Göksun, Söğütlü ve öteki çayları toplar dağları aşar. Ovaya indiğinde Çağlayancerit’ten doğan ve Pazarcık’ı boydan boya dolaşan Aksu ile öteki çayları, dereleri de kendine katarak Çukurova’ya ulaşır. Orada yine bizim Andırın yöresinin sularını da toplar Çukurova’yı öylece sular. Çukurova’da işini bitirdikten sonra da Akdeniz’e açılır. Nurhak’ın güneyinin, Engizek’in kuzeyinin ve doğusunun ve sularını toplayan Göksu da Düzbağ’dan (Helete’den) aşarak Gölbaşı’na geçer. Sonra da Fırat’a katılır ki daha nice yerlerden geçerek Basra’ya dökülür bu suyumuz. Basra da bilindiği gibi Hint Okyanusu’nun bir uzantısıdır. Binboğamızın kuzeyinin ufak da olsa kimi dereleri de Kızılırmak’a katılır. Bu da ilimizin akarsularının hem Akdeniz’e hem Karadeniz’e hem de okyanusa su taşıdığını gösterir. Ayrıca Maraşaltı, Türkoğlu, Narlı ve Pazarcık ovalarımızın altı deniz gibidir. Hemen her yerinden kuyularla sular alınır. Bugün Gaziantep içme suyunun çok büyük bölümü Evri bölgesindeki kuyuların suları ile Pazarcık Kartalkaya Göletlinden sağlanmaktadır. Göksu Çayımız Gölbaşı’nın göllerini de besler. Ovamızda kuruttuğumuz Mizmilli ve Gavur Gölünün altı gerçek bir tatlı su denizidir. Demek ki ikinci olarak saydığımız yaşam kaynağımız da bizde bol bol bulunur. Buna dağ başlarındaki, yamaçlardaki, dağ kıyılarındaki kaynak suları da eklerseniz ne denli bir su gücümüz olduğunu düşleyebilirsiniz. Dağlarımızda bile göllerimiz vardır. Ahırdağı’nın, Nurhak dağının, Ayı Dağı’nın tepelerinde. Yeraltı sularımızdan içme ve sulama suyu olarak yararlanılmaktadır. Akarsularımızdan ise doğrudan sulama yapılabildiği gibi yapılan göletlerle hem de enerji üretimi yapılmaktadır. Şu sıra yapılan kanallar bitirildiğinde Adana’ya ek olarak Gaziantep ve Hatay da su varsılı olarak sulu tarımı artıracaktır bizim sularımızla. Enerji üretiminde ilimizin katkısı yadsınamaz. Sudan da kömürden de ülke için bol bol elektrik üretilmektedir. Eskilerin yaşam kaynağı saydıkları arasında bir de güneş (ateş) vardır. Biz güneşi bol bol tadarız. Daha doğrusu güneşten yararlanmaktan çok korunmak için çabalarız, özellikle yaz günlerinde. Biz sakınırız ama ürünlerimiz güneşin tadını bol bol çıkartırlar. Son günlerde yapılan araştırmalarda Temmuz ayında en çok güneş alan il olduğumuz ortaya çıkmıştır. Temmuz ayında 335 saat güneş alan ilimiz en az güneşi Şubat ayında alıyormuş. Şubat ayı toplamı ise 62 saat. Buna ilimiz genelinin nemsiz, kurak oluşu nedeniyle güneşten üretilmesi düşünülen elektriğin çok daha verimli olacağını düşünmekteyim. Sayılan bir öteki yaşam kaynağı ise topraktır. Bizim hem kuzeyde (plato dedikleri) hem de güneyde geniş ovalarımız vardır. Maraşaltı, Pazarcık, Türkoğlu ve Narlı ovalarının çoğunluğu fay hatlarının üzerindedir. Irmakların getirdiği verimli topraklarla doludur. Çoğu yerde metrelerce derin likte verimli toprak bulunur. Maraşaltı ve Narlı ovalarının verimliliğini belirtmek için eskiler “adam ek adam biter” deyimini kullanırlardı. Gavur Gölünün kara toprağı kaçamak kaçamak ülkemizin değişik bölgelerine doğal gübre olarak dağıtılmaktadır. Kömür işletmelerinde toprakla kömür kaynağı arasında bulunan gidyanın ve tarlalarda üretimi yüzde otuz düzeyinde artırıcı özelliği vardır ve toprağı yenilemektedir. Afşin Elbistan Kömür İşletmelerinde atık toprak işlemi gören gidya belki de ülkemizin toprak yitimini durduracak belki de toprağının yenileyecek bir üründür. Ülkemizin toprak yitimini engelleyecek bir gücü vardır. Kapıçam’ın kırmızı toprağı ise çiçek toprağı olarak değerlendirilmektedir. Denizden üç yüz otuz metre ile üç bin metre arası yükseklikte bulunan bölgemizde toprak yitimi olabilmektedir. Ama şurası da unutulmamalıdır ki ormancılığımız da ülke ortalamasının üstündedir. Ülkemizin belki de dünyamızın insan eliyle dikilmiş en geniş ormanı bizde bulunmaktadır. Görüldüğü gibi toprak varlığımız da yabana atılmayacak denli çoktur. Aşağı Andırın, Türkoğlu ve Maraşaltı ovaları yazın Çukurova’nın sıcaklığını daha az nemli olarak yaşar. Çukurova’dan farkı havasının daha kuru, daha serin oluşudur. Onların gerisindeki bütün yöreler yaylamak için yazın hep özlenen yerlerdir. Bütün dağ yamaçları yayladır. Her subaşı bir yurttur. Öyle boldur ki yaylalarımız komşu illerimizin insanlarını da buralara çeker. Andırın yaylalarında yazın Osmaniyelilerle Adanalılar çoğunluğu ele geçirirler. Buralarda geceleri çiğ yağar. Bu yağış öyle bir yağıştır ki açıkta yatarsanız üzerinize yağmur yağmış sanırsınız. Yöredeki bu yağışa “zopur” derler. Öteki yerlerin çoğunda kuru bir serinlik sizi kucaklayacaktır. Afşin, Elbistan, Nurhak, Ekinözü ve Göksun kent merkezleri de birer yayladır. Ancak oradaki insanların çoğu, yazları yine de bir başka yaylaya göç ederler. Kışın bu ilçelerimiz karasal soğuk bir iklimin etkisine girer. Çağlayancerit, Pazarcık, Kahramanmaraş merkez ve özellikle Türkoğlu ve Aşağı Andırın tam olarak Akdeniz ikliminin etkisini taşır. Kent merkezinde de sınır Uzunoluk’tur. Aşağısı daha sıcaktır, yukarısı ise serindir. Bu nedenle eskiler “Uzunoluk’tan aşağıda evin olmasın, Uzunoluk’tan yukarıda işin olmasın” diyerek sınırı belirlemişlerdir. Bu sınır belirlemede kentin güneyden ulaşımı daha kolay olduğu için aşağıların ticarete uygun olmasıdır. Kuşkusuz Uzunoluk’tan yukarısı dağ yamacı olduğundan yayla özelliği taşımaktadır.