Yine bir hac mevsimi daha geldi. Özel hac şirketleri mübarek topraklara vardılar, Diyanet İşleri Başkanlığıyla gidecekler ise vedalaşmaya başladı, bazıları ise önceki gece uğurlandılar.

Tabi hacca gidecek olanlar sevinçli, gitmek isteyip de gerek sıra bekleyenler ve gerekse maddi imkanı olmayan aşıklar, buruk gönülleri ile gözyaşı döküyorlar.

Öyle demiş ya şair: “ Bir mübarek sefer olsada gitsem, Kabe yollarında kumlara batsam… Canım arzular seni…” Nasıl arzulamasın ki aşık, o kutsal yolculuğa bir çıksa. Efendimize(sav) varsa, şefaat dilese, cennet bahçesinde iki rekat namaz kılsa, o mis kokuyu bir duysa. Ağlasa, ağlasa bir daha ağlasa…

Sonra yeryüzündeki en kutsal mekan olan Kabe’ye(Mekkeye) bir ulaşsa, o mübarek Hacerül Esved taşını yüz sürse, tavaf edip, Safa ve Merve’de say etse. İbrahim, İsmail, Hacer(as) olsa, dönse dönse…

Sonra Arafat dağına çıksa, Mina ve Müzdelife’nin ardından şeytanı taşlasa, kirlerinin arınmış olarak ülkesine dönse…

ALLAH’IM NE OLUR BANA DA NASİP ET

Evet bir Müslümanın en büyük hayali o mübarek topraklara gitmektir. Hep düşünür acaba bende ömrümde bir kere de olsa Kabetullah’a ulaşabilir miyim? Diye düşünür hep. Küçük küçük birikimler yapar da parası yetmediğ için de gidemiz. Gidenleri seyreder, dua eder. Güle güle gidin; “Gittiğini yerlere bizden selam götürün. Hak dost diyen dillere bizden selam götürün..”derler.

Ama hayallerine ve arzularına da bir türlü kavuşamazlar. Fakat hiçbir zaman umutsuz olmazlar, çünkü En büyük olan Sevgili, onu elbette görüyordur ve bir gün mutlaka yanına çağıracaktır…

Sonra ağlar, ağlar yine ağlar. Ama o ne ağıttır bilir misiniz? Gönül hun olur, şevkenden…

İşte o anda kapanırlar secdeye, “Allah’ım beni de çağır evine(Kabe’ye) diye bir daha bir daha yalvarırlar…

Sonra hacılar döner, mübarek topraklardan. O özlem ile koşarlar, hoş geldiniz diyerek evlerine. Bir bardak zemzem, birkaç hurma onları Mekke ve Medine’ye götürür.

O manevi havaya girerler, özlemleri kısmen de olsa giderilir. Ardından gelecek yıl hac mevsimi beklenir.

Böyle bir hacı amcayı hatırlıyorum, Ramazanın son on günü Osman Sadi Kazancı Caminde bir sabah namazı sonrası gözyaşları ile dua ediyordu.

Dostlara anlattım o arzu ve gözyaşlarını. Sağolsun, dostlar elbirliği ile hacı amcayı hacca göndermiştik. Geldiğinde kendisini hacca gönderen dostlara(isimleri bende saklı)çok dua etmişti.

İşte diyorum böyle hayır sahipleri, böyle Hak aşıklarını bulmalı ve kutlu topraklara göndermeli.

Bunu böyle yapan kişi ve vakıflar olduğunu biliyorum, bunun için mahzun olmayın inşallah birgün sizlerde gidersiniz…

Ancak kimi insanlarda var ki, parası bulu olduğu için hacca gitmiyorlar, önlerine engeller çıkıyor. Evet kota konuluyor insanların önüne ama onlarda yol bulup hac etmeleri gerekiyor.

İnşallah Allah’ın evine koşmak için bu kardeşlerimizde önlerindeki engelleri kaldırmak için çaba sarf etsinler.

Sonuçta hepimiz Allah’a kulluk etmek için bu dünyaya geldik.

Hac’da İslam’ın beş şartından birisidir.

Bunun için, parası olduğu halde hacca gidemeyenler acele etmeli. Bu konuda ciddi tehditlerde var.

Neden gitmeleri gerekiyor? Orada yürekler parlar, günahlar af olur. “Orada apaçık ayetler(ve) İbrahim’in makamı vardır. Kim oraya girerse güvendedir…”

Değerli dostlar diyeceğim şu ki, Hac’ca gidiniz, gidemiyorsanız gitmek isteyenleri gönderiniz en kısa zamanda sizde gidiniz.

Son bir söz, hac aslında anlatılmaz, yaşanır.

Rabbim sizlere de gidip görmek, görüp yaşamak nasip etsin. İnşallah sizlerin duasıyla bizlerde bir daha umre yaparız. Duanızızı beklerim.

Kalın sağlıcakla.

Allah’a emanet olun.