larda İbn-i Kemal’in, Muhyiddin Arabî Hazretlerini savunan fetvasının tercümesi şöyledir. “
Ey insanlar , büyük şeyh, kerem kaynağı, âriflerin kutbu ve tevhit ehlinin imamı İbn-i Arabî kâmil bir müctehid, faziletli bir mürşiddir. Ona ait, insanlara garip gelen kerametleri ve sözleri vardır. Ancak bilesiniz ki birçok talebeleri de olan İbn-i Arabî, gerçek âlimler nezdinde kabul görmüştür. Kim onu reddederse hata etmiş, kimde reddinde ısrar ederse sapıklığa düşmüş olur. Devletin hükümdarının iddia sahiplerini terbiye etmesi ve bu düşünceden caydırması gerekmektedir. Çünkü devletin hükümdarının iyiyi emretmek, kötüden alıkoymak görevidir. İbn-i Arabî’nin birçok telif eseri vardır. Fusûsu’l – hikem, Fütûhatu’l Mekkiye bunlardandır. Bu eserler de ki meselelerin bir kısmı, lafız ve mana bakımından malum olduğu gibi ilahi emre ve peygamberin şeriatına da uygundur. Bir kısmının manasını anlamak, zâhir ehli için üstü kapalı olmakla beraber, bâtın ehli mutasavvıf için apaçıktır. Bu durumda, kastedilen manayı kavrayamayanlara susmak düşer. Hakkında bilgi sahibi olmadığın şeyin ardından gitme, çünkü kulak göz ve kalp… Bunların hepsi ondan sorumludur. (İsra Suresi 36. Ayet ) ayeti de bunu gerektirir. Allah doğru yola ulaştırandır. Dönüş onadır. “ Fetvanın kaleme alınmasından insanlara duyurulmasından ve devlet arşivine girmesinden sonra ise İbn-i Kemal Hazretleri ile Hazret-i Yavuz’un istişaresi sonucunda Arifler den Şeyh Mekkî Efendi Hazretlerine Şeyh-i Ekber’in daha geniş ve kapsamlı olarak müdafaa edilebilmesi için eser yazması rica edilmiştir.
Şeyh Mekkî Efendi Ve Müdafaanamesi… Asıl adı Ebu'l-Feth Muhammed bin Muzafferüddîn bin Hamîdüddîn Abdullah olan Şeyh Mekkî Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri'nin nerede ve hangi tarihte doğduğu bilinmemektedir. Tabâkât kitaplarında hayatı hakkında herhangi bir bilgi bulunmayan Hazret, kendi ifâdesine göre Molla Abdurrahman Câmî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin talebelerinden olup, muhtemelen İran'ın Herat şehri yakınlarında ikâmet etmiştir. İran ve Mısır seferleri dönüşü, fethettiği beldelerdeki ilim ve irfan ehlini yanına alıp beraberinde getiren Yavuz Sultan Selim Hân, Şeyh Mekkî Efendi -ks - Hazretleri'nin de sahip olduğu büyük kemâli sezmiş ve kendisine büyük bir değer vererek Osmanlı Devleti'nin başşehri İstanbul'a getirmiştir. Yavuz, Şeyhü’l-Ekber Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî (ks) Hazretleri'ne büyük bir hayranlık duyuyordu. Bunun nişanesi olarak Hazret'in kaybolan mezarını açığa çıkarttırıp, üzerine bir türbe yaptırdı. Daha sonra, İbn-i Kemal ile yaptığı istişare neticesinde,
"Ekberiyye meşrebi" üzerinde eserler yazan Mekkî Efendi'den, zâhir ehli tarafından hücuma uğrayan Şeyhü'l-Ekber Hazretleri'ni müdâfaa maksadıyla bir eser yazmasını istedi. Hazret, eserinin girişindeki ifadesine göre,
"Hâkimü'l-Haremeyni'ş-şerîfeyn, Mâlikü'l-berreyn ve'l-bahreyn, es-Sultân İbnü's-Sultân Sultân Selîm Hân ibn Sultân Bâyezîd Hân ibn Muhammed Hân"ın emri üzerine, Şeyhü'l-ekber Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî hazretleri'nin daha çok
"Fusûsu'l-Hikem" adlı eserindeki beyanlarına yöneltilen itirazları ortadan kaldırmak için,
"el-Cânibü'l-Garbî fî Hall-i Müşkilât-ı Şeyh Muhyiddîn İbnü'l-'Arâbî" adlı bir eser yazmıştır. Hedefteki en önemli mesele olan
"Hâtemü'l-velâye" ile ilgili itirazları, iddiaları temsil eden birtakım sorular tertip ederek tafsilâtlı bir biçimde cevaplandırmıştır. Eser, yazılışından yaklaşık iki asır sonra, Ahmed Neylî Efendi tarafından
"el-Fazlu'l-Vehbî fî Tercemeti'l-Cânibi'l-Garbî" adıyla Türkçeye çevrilmiştir. Şeyhü'l-Ekber Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî Hazretleri'nin benzeri beyanlarıyla ilgili olan;
"'Aynü'l-Hayât" ve
"Şerh-i Fusûsu'l-Hikem" adlı kitapları, Hazret'in bilinen diğer iki önemli eseridir.
(DEVAM EDECEK)