Hazret-i Pir Niyâzî-i Mısrî’nin Hayatı Ve Eserleri…         8 Şubat 1618 Cuma gecesi Malatya’da dünyaya teşrif eden Niyâzî Mısrî Hazretleri, 16 Mart 1694 yılında 78 yaşında vefat etmiştir.  Malatya, Diyarbakır, Mardin, Kerbelâ, Bağdat, Şam ve Kahire Medreselerinde öğrenim görmüş ve nihayet Elmalılı Ümmî Sinân Hazretleri’ne intisâb ederek seyr u Sülûk çıkarmış, Hazret-i Allah’a vasıl olmuştur.  Hazret-i Pir on dört yaşındayken, babası kendisinin de bağlı olduğu Nakşî tarikine bağlanmasını istemişse de hazret o zaman Malatya’da bulunan Halvetî Şeyhi Hüseyin Efendiye biat etmiştir. Bu zât kısa bir süre sonra Hakk’a yürümüştür. Efendisi vefat edince Hazret-i Niyâzî, hem tahsilini devam ettirmek hem de bir mürşid bulup biat etmek düşüncesiyle Malatya’dan ayrılmıştır.  Diyarbakır, Mardin, Kerbelâ ve Şam’da kalmış ve nihayet Mısır’a ulaşmıştır.  Bu sırada 23 yaşlarındadır. Kahire’de bir yandan El- Ezher’de medrese derslerini tahsil ederken bir yandan da Kadiri Tarikatından bir mürşide intisap etmiştir. Gündüzleri medresede ders, geceleri de tekkede tasavvuf eğitimi görmüştür. Medresede ki derslerinden icazet aldıktan sonra,  burada biat ettiği mürşidinin de izni ile Hazret-i Niyâzî, cemalini tekrardan Anadolu’ya çevirmiştir. Önce İstanbul’a oradan Bursa ve Uşak’a geçmiştir.  Uşak’ta 1646 senesinde 28 yaşında Elmalılı Ümmî Sinan Halvetî Hazretleri’ne intisap eder. Hazret-i Pir’in Mısır’dan Uşak’a gelinceye kadar başından enteresan hadiselerde gelip geçmiştir. Ümmî Sinan Hazretlerinin yanında kaldığı süre içerisinde ki yaşantısını anlatmaya başlamadan önce kısaca da olsa Mısır – Uşak arasında ki yolculuklarında yaşadıklarını da siz kıymetli okuyucularımla paylaşmakta yarar görmekteyim.  Hazret-i Mısrî, Ümmî Sinan Hazretlerine ulaşıncaya kadar tarikat-ı aliyyeye mensup bir hayli zevatla görüşür Ancak hiç biri onun gönlünü tatmin etmez. Kahire’den yola çıkar, bir buçuk ay İskenderiye’de Şeyh İbrahim Efendi’nin yanında kalır. Yine seyahatle İstanbul’a gelir. Burada Sultan Ahmet’te ki Sokullu Medresesi’nde bir hücreye yerleşir. Bir müddet sonra da Bursa’ya teşrif etmiştir. Bursa’da Sabbâğ Ali Dede’nin evinde kaldığı günlerde şöyle bir mânâ görür : “Elinde bir güğüm vardır. Bu güğümü kalaylatmak için kalaycıya gider.  Kalaycı der ki; Mısrî Efendi! Güğümün dışını herkes kalaylayabilir, bu kolaydır. Asıl hüner onun içini kalaylamaktır, öyle değil mi? Hazret-i Mısrî; evet efendim öyledir! Deyince; Öyleyse içini de kalaylayalım diyerek güğümü elinden alır. Önce bir aletle ikiye ayırır. Sonra içini ve dışını güzelce kalaylayarak yine eskisi gibi birleştirip Mısrî’nin eline verir. Hazret uyandığında meseleyi anlamıştır. Tıpkı Yunus Emre Hazretleri gibi; Zahirim iyi adda, gönlüm fâsid tâatte diyerek gönül kabını kalaylayacak olan manevi kalaycıyı aramak üzere yeniden yollara düşer “ Hazret-i Pir Efendimiz Bursa’dan yola çıkar, Uşak’a gelir. Uşak’ta devrin büyük âlim ve ariflerinden, Elmalılı Şeyh Ümmî Sinan Hazretleri’nin halifesi Şeyh Mehmed Efendi ile tanışır ve onun dergâhına yerleşir. Şeyh Mehmed Efendi Hazretleri de Uşak’ta sevilen sayılan insanlara canı gönülden hizmet eden dergâhında taliplileri irşad eden bir zat-ı muhteremdir.  Niyâzî Mısrî Hazretleri, Mehmed Efendinin Dergâhında, dışarıya çıkmadan uzlette yaşamaya başlar. Bir yandan ibadet ve zikir ile vakit geçirir bir yandan da tekkede şeyh Efendinin sohbetlerini dinler. Ancak Hazret-i Pir’in asıl amacı yılda bir kez Uşak’a ihvanlarını ziyarete gelen Mehmed Efendinin de Mürşid-i Azizi olan Ümmî Sinan Hazretleriyle tanışmaktır.  Beklenen gün geldiğinde Ümmî Sinan Hazretleri Uşak’taki dergâha teşrif ederler.  Şeyh Efendi, daha Mehmed Efendi’yi görür görmez ;  “ Mehmed Efendi! Senin hizmetinde Mısrî Mehmed isminde bir derviş var imiş, onu bize getir! “ der.   Mehmed Efendi de ; “ Evet Sultanım! Huzurunuza takdim edilmek üzere bizde emanettir.”  Diye arz eder ve Hazret-i Mısrî’yi getirip şeyh Efendi’ye teslim eder.  Mısrî, daha ilk bakışta Bursa’da mânâda gördüğü kalaycının Yusuf Ümmî Sinan Hazretleri olduğunu anlar.  Bu sırada tarih 1647’yi göstermektedir ve Hazret 28 yaşındadır. Sinan-ı Veli Hazretleri bir müddet Uşak’ta kalmış sonrada Niyâzî Mısrî ile birlikte kendisine intisap eden Matlai, Şeyhî, Müftî Derviş, Gülâboğlu, Askerî mahlaslarıyla tanınan beş dervişini de yanına alarak Elmalı’ya dönmüştür. (DEVAM EDECEK)