Merhaba kıymetli dostlarım;

Türkiye’nin ekonomik sistemi rahmetli Özal dönemi öncesi ve sonrası diye ayrılır. Aslında bugün ülkemizde uygulanmakta olan ekonomik sistem 24 Ocak 1980 yılında Özal’ın başbakanlık müsteşarı olduğu dönemde alınan ekonomik kararlarla sınırları belirlenen bir sistemdir. O tarihe kadar karma ekonomik sistem uygulayan bir ülke iken 24 Ocak kararları ile serbest piyasa ekonomisi kuralları hayata geçirilmişti.

İşte o tarihte hayata geçirilen bu sisteme bugün zorunlu olarak birazda seçimin yaklaşması dolayısıyla müdahale edilmektedir.

Son zamanlarda vatandaşı canından bezdiren, temel ihtiyaç maddeleri ve özellikle meyve-sebzede ortaya çıkan tablo ülkeyi idare edenleri seçimin de yaklaşması nedeniyle uzun yıllardır” Bırakınız yapsınlar, Bırakınız geçsinler” temel felsefesine dayanan adına serbest piyasa ekonomisi denilen aslında kapitalist sistemin ana omurgasını teşkil eden anlayışı terk etmek zorunda bıraktı.

Ne mi yaptılar? Bor madeninden BORON markası ile çamaşır deterjanı ürettiler ve piyasaya uygun fiyatla sürdüler. Tanzim satış araçlarıyla vatandaşa sebze-meyve satışına başladılar. Cumhurbaşkanının açıklamasına göre yakında halk marketleri devreye sokacaklar.

 Devletimiz  verdiği desteklerle, nice hiçbir şeyi olmayan insanı zengin etti. Hala da bu teşvikler devam eder durur. Ancak devlet eliyle zenginleyen bu tabaka alıştırıldığı kolay para kazanma kanallarının tıkanmasına razı olmaz ve zamanında kendini destekleyenlere sırtını dönerek ülkemizin büyük bölümünü oluşturan düşük ve sabit gelirli kesimi aşırı kar hırsı ile zora sokmakta hiçbir beis görmez.

 Aslında serbest piyasanın en önemli kuralı tam rekabet ortamının oluşarak her türlü mal ve hizmetin tüketiciye en uygun fiyattan ulaşmasını temin amacına yöneliktir. Bu sistemi kopya ettiğimiz batı ekonomilerinde tam rekabet kuralları çok sıkı bir şekilde kontrol edildiğinden oralarda bu tür fiyat manipülasyonlarına çok sık rastlanmaz. Yapmaya kalkışanlara da ağır cezalar uygulanır, bu cezalara ne af ne de indirim uygulanmadığından firmalar bu işe cesaret edemezler.

Bizde de var Rekabet Kurumu. Ama ahbap çavuş ilişkileri ya da hassas siyasi dengeler, sık sık yapılan seçimler ve öncesinde gelen mali aflar nedeniyle işlevsizdir.

 Bugün geldiğimiz nokta itibarıyla hükümet can havliyle piyasada oluşan fiyatların seçime olumsuz yansımaması için daha önce hiç düşünmediği ağresif tedbirleri hayata geçirmeye başladı. Hani derler ya “Dinsizin hakkından , imansız gelir” İşte şimdiki durumda böyle bir şey.

Peki bundan sonra nasıl olmalı, ne yapılmalı ki vatandaşa acımayan bu dinsiz imansızlar yola gelsin, makul  bir kar ile yetinerek işlerini yapsınlar.

Aslında bunun yolu tam rekabetin sağlanmasından geçmekte.

Daha önce de bu konuya kısmen değindiğim yazılarım olmuştu.  Devletin özellikle ve öncelikle sebze ve meyve için alternatif dağıtım kanalı oluşturması yani bu alternatif dağıtım kanalını kendisinin yüklenmesi gerekmektedir.

Akabinde bugün ülkemizin hemen hemen her yerinde doğal gaz mevcuttur. Köylerin boşalması nedeniyle  üretim yapılmayan toprakları üretim yapar hale getirmeli, sebze ve meyvede Akdeniz bölgesine mahkumiyeti sonlandırmalıdır. Doğal gaz sayesinde ülkemizin her yerinde sera üretimi yapılabilir.

Açmayı düşündüğü halk marketleri yerelle ve yerel üretimle destekleyerek yapmalı, ulusal ve uluslar arası sermaye ile çalışan BİM, A101 ve ŞOK gibi mağazalarla rekabet edebilecek kalitede olmalı, böylece vatandaşın halk marketleri sahiplenmesi için net bir tavır alınmalı.

Bu ülke ithal ürün cenneti haline getirildi. İthalat yaparak para kazanmak para kazanmanın en kolay yolu. İşter zorunlu ister keyfi olsun her malı ithal eder olduk.

Evimize ve özellikle mutfak ve banyomuza giren ürünlerin büyük çoğunluğu yurt dışından gelen ürünlerden oluşmaktadır. Markete girdiniz, bulaşık makineniz için deterjan alacaksınız, Finich marka tablet aldınız, niçin çünkü makinenizin belli yerlerinde bu marka deterjanın kullanılması önerilmekte. Hiç merak edip baktınız mı bu ürünün menşei yani üretim yeri neresidir diye, çok düşünmeyin mutfağa gidip bakmayın ben söyleyeyim Polanya’dan ithal edilmekte. Ya da ben Fairy markayı tercim ediyorum dediniz, hemen söyleyeyim o da Belçika’dan ithal. Şampuan almak istediniz, raflarda çeşit çeşit şampuan  markası hepsi de yabancı marka.

Öyle ki yolunuz BİM’e düştü, elinizi bir çikolata ya da bisküviye  attınız, baktınız ki ürün Hollanda’dan ithal. Varmışken ucuz et alayım diyorsanız o etler de yurt dışından ithal . Oh ne ala memleket.

 Ondan sonra ihracatımız ithalatı karşılamıyor, yok efendim cari açığımız her geçen gün büyüyor, bu sebeple yerli ve yabancı işbirlikçilerinin fırsat buldukları her alanda manipülasyona maruz kalıyor. Ne olmasını bekliyorsunuz beyler bize acımalarını, yazık bu Türkler iyi insanlardır demelerini mi?

Bakınız bu ülkede en kaliteli çayı ÇAYKUR üretir. Hani devlet işletmeleri işlerini iyi yapamazlar, sürekli kurumları zarara uğratırlardı. Bir düşünün bakayım, ÇAYKUR olmasa, çay piyasası ne hale gelirdi. Tıpkı deterjancıların döviz krizi nedeniyle yükseltip geri çekmedikleri fiyatlar gibi çay firmaları da fiyatlarını en az ikiye katlar ve geri çekmezler, bir kilo çayı bugün 50 TL’ den aşağı alamazdık.

 Bu nedenle devletin bugün olduğu gibi ani kararlar yerine belli bir program çerçevesinde mümkün olan her alanda alternatif üretici olarak piyasanın kontrolünü sağlaması gerekmektedir.

BORON benzeri çalışmaların evlerimize giren diğer tüm ürünleri kapsayacak şekilde acilen yapılması gerekmektedir. Benden söylemesi.

Kalın sağlıcakla