Yarımız asrı devirdik elhamdürillah! Şöyle geriye dönüp baktığımda insanın aslında bir hiç olduğunu, hiçbirşeyi değiştirmeye gücü olmadığını hatta zerreden küçük mikroplarla bile mücadele de çoğu zaman yenildiğini gördüm.
Gazetecilik serüvenim 1986’da başlamıştı tam 32 yıl oldu ve bu süre içerisinde yazdıklarımla pek fazla bir konuda etkim olmadığına kendim şahitlik ediyorum.
İşte yazdığımız köşe yazıları biraz etkili olmuş ki, eğitimde derslik sorununa el atıldı, turizmdir birşeyler yapılmaya çalışılıyor o kadar…
Aile dedik, biz yazdıkça boşanmaların oranı giderek arttı. Kültür dedik, aslımıza dönelim, değerlerimize önem verelim dedik, geldiğimiz mesafe ortada; sizin anlayacağınız bizde bir hiçmişiz…
Ancak bize düşen iyiği emredip, kötülükten kaçındırmak olduğu için, yazmaya devam ettik, etmeye de devam edeceğiz. Çünkü bu dini bir vecibedir…
Nereye varmak istiyorum?
Delikanlım yaş 18 iken dünyayı değiştireceğine inanarmış, yaş 35 olup da yol yarılanınca sadece ülkesini değiştireceğine inanır ya da şehrini; bizim yaşımıza geldiğinde ise kendisini bile değiştiremeyeceğini görürmüş. Yani hiç olduğunu anlarmış, bizde anladık…
FANİYİM
Bedüizzaman der ki; “Ey nefsim! Kalbim gibi ağla ve bağır ve de ki:
Fâniyim, fâni olanı istemem.
Acizim, aciz olanı istemem.
Ruhumu Rahman’a teslim eyledim, gayr istemem.
İsterim, fakat bir yâr-ı bâki isterim.
Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim.
Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudatı umumen isterim.’’
Bundan dolayı Bediüzzaman Hazretleri de, Risale-i Nur’da bu hakikati defalarca zikretmiş, insanın yaratılışından gelen özellikle fâni, âciz ve muhtaç yaratılmış bir varlık olduğunu. Bu sebeple insan, yine kendisi gibi fâni ve âciz yaratılmış insanlarla kalbini, aklını ve ruhunu tatmin edemeyeceğini ancak bâki ve sonsuz olan bir güce bağlanmak ve tatmin olmak istediğini vurgulamıştır…
HAKİKAT ŞU Kİ
Bu hakikat 23. Söz’de çok açık bir şekilde anlatılır: ‘’Hem deme ki: ‘Ben hiçim; ne ehemmiyetim var ki, bu kâinat, bir Hakîm-i Mutlak tarafından kasdî olarak bana teshîr edilsin, benden bir şükr-ü küllî istenilsin?’ Çünkü sen, çendan nefsin ve sûretin itibâriyle hiç hükmündesin, fakat vazife ve mertebe noktasında, sen şu haşmetli kâinatın dikkatli bir seyircisi, şu hikmetli mevcudâtın belâgatlı bir lisân-ı nâtıkı ve şu kitâb-ı âlemin anlayışlı bir mütâlâacısı ve şu tesbih eden mahlûkatın hayretli bir nâzırı ve şu ibâdet eden masnuâtın hürmetli bir ustabaşısı hükmündesin.’’
Sonuç olarak insan her yönüyle âciz, muhtaç, kusurlu ve fâni bir varlıktır. Öyle ise insan, Rabbine sığınarak bu acizlikten kurtulabilir, sonsuz güç ve kudret sahibi olan Allah’a bağlanmak tek çıkış yönüdür.
Ezelî ve Ebedî olan Sani-i Zülcelâl’den acziyetimizi gidermesini dua ile talep edebiliriz. Bediüzzaman gibi: ‘’Fâniyim fâni olanı istemem. Âcizim âciz olanı istemem’’ diyerek fanilere bel bağlamamalıyız…
Dostlar Ondan(cc) geldik, O’na gideceğiz. Halk arasında Hay’dan geldik Hu’ya gidiyoruz derler ya, işte bizim anlatmak istediğimiz şu ki; “ Her canlı ölümü tadacak. Toprakla buluşacak bedenimiz. İşte o an konuşan diller susacak, yürüyen ayaklar tutulacak. Bunlar günahlarına ve sevaplarına şahitlik yapacaklar…
Haydi öyle ise değişime ve dönüşüme hazırlanın.
Artık diriliş zamanı.
Kalan sağlıcakla…