İnsan Rab’bini tanımak ve tabi ki imtihan olmaki içinyaratılmıştır demiştik dünkü yazımızda. Okuyucularımdan arayanlar ve mesajatanlar vardı. Bunlar içinde teşekkür edenler olduğu gibi, yaşadıkları (imtihanoldukları hadiseleri) kavrayamayanlar ve hikmetini anlamada zorluk çekenlerolduğunu da gelen sorulardan anladım.

Tabi yaşadığımız acıların hikmetlerini insanın anında bilmesimümkün değil, hadiseler olur, sonuçlarını(hikmetini) yıllar sonra çözersiniz,basiret gözlüğünüz varsa.  Çocuğunuz veyaeşiniz vefat eder, evinizde yangın çıkar, bir hastalık geçirirsiniz velhasılolmadık müsibetler yaşarsınız, bunların mutlaka bir hikmeti vardır, bunu bilmekgerekir. Neyse konuyu Kur’anda anlatılan bir hikaye ile açalım  Şu meşhur, Kehf Suresi’ndeki üç kıssadan birolan Musa (a.s.) ile Hızır (a.s.)’ın buluşması ve yolculuğu hikayesiniduymuşsunuzdur.

Altınoluk Dergisi yazarlarından Cafer Durmuş, bu sureışığında bizi bu yolculuğa çıkartıyor.

“Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, onakatımızdan bir rahmet (vahiy ve peygamberlik) vermiş, yine ona tarafımızdan birilim öğretmiştik.” (18/65) buyrulan Hızır(a.s.) ile Musa (a.s.)’ın karşılaşması ayetlerde şöyle anlatılır: İlk önceMusa (a.s.) “Sana öğretilenden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgiöğretmen için sana tabi olayım mı?” demiş.

Hızır (a.s.) ise “Doğrusu sen benimle beraberliğe sabredemezsin. (İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiyenasıl sabredersin?” (18/66-68) cevabını vermiştir. Musa (a.s.)’ın onu;“İnşaallah, beni sabreder bulacaksın. Senin emrine de karşı gelmem.” diye teminetmesine rağmen Hızır (a.s.) yine de “Eğer bana tabi olursan, sana o konudabilgi verinceye kadar hiçbir şey hakkında bana soru sorma!” (18/69-70) demektengeri durmamıştır.

 Kehf Suresi’nin 65ila 82. ayetlerinde belirtildiği üzere bu yolculuk sırasında Hızır (a.s.) bindikleri gemiyi delmiş,rastladıkları bir çocuğu öldürmüş ve halkının kendilerini misafir etmektenkaçındığı bir beldede yıkılmak üzere bulunan bir duvarı meccanen doğrultmuştur.

Tabii bunların her birinden sonra Musa (a.s.) ona, niçinböyle yaptığını sorma gereği duymuş ve ilk iki sorusuna “Ben sana, benimleberaberliğe sabredemezsin, demedim mi?” (18/72-75) cevabını almıştır. Ancaküçüncü sorudan sonra Hızır (a.s.); “İşte bu, benimle senin aramızınayrılmasıdır. Şimdi sana, sabredemediğinşeylerin iç yüzünü haber vereceğim.” (18/78) diyerek, yaptıklarının hikmetinedair bazı bilgiler vermiştir. Hızır (a.s.)’ın izahatı ayetlerde şöylenakledilmektedir:

 

ZOR ZAMANDA “VEREN DE O ALAN DA O” DİYEBİLMEK

 “Gemi var ya, o,denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu kılmak istedim. (Çünkü)onların arkasında, her (sağlam) gemiyi gasp etmekte olan bir kral vardı.(Buradaşer gibi görünen de hayır olduğu görülür)

 Erkek çocuğagelince, onun ana-babası, mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onlarıazgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk. Böylece istedik ki, Rableri onunyerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha merhametlisini versin.

 Duvara gelince,şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babalarıise iyi bir kimse idi. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinlerve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunu da kendiliğimden yapmadım. İşte, hakkındasabredemediğin şeylerin iç yüzü budur.” (18/79-82)

 Bu mübarekayetlerde Musa (a.s.)’ın, “Niçin böyle yaptın?” sorusuna cevap olmak üzere bazıhikmetlere değinilmiş, o da yapılan izahata itiraz etmemiştir. Demek ki, zahiren muzır ve münkergörünen şeyler hakikatte öyle değildir. Bu nedenle, Mü’min, büyüklerinin tasvipettiği ya da sükut ile geçiştirdiği bir meselede, hemen itiraz yolunagitmemelidir. Cenab-ı Hakk’ın hüküm ve tedbirinde, kendisinin henüz muttaliolamadığı hikmetler olabileceğini düşünerek teslimiyeti esas almalıdır.

 Şunu anlıyoruz ki;bütün tedbirleri aldıktan sonra neticesi arzu ettiğimiz gibi olmayan işlerdetevekkül, teslimiyet ve rıza limanına sığınmak lazımdır. Zor zamanlaryaşadığımızda; “Veren de O, alan da O.” Diyebilmeliyiz. Bu nedenle Mü’min, başınabir bela gelse, sabreder; bu da onun hakkında hayır olur” (Müslim, Zühd, 64) (Kaynak: İslam ve İhsan)

Hicri yılımız kutlu olsun, kalın sağlıcakla.