İşlerimizi yapmış olmak için yapmaya o kadar çok alıştık ki, ibadetlerimizi bile yapmış olmak için yapmaya başladık. İbadetin özünden uzaklaştık ve şekilcilikten öteye gidemez olduk. Tıpkı Ders çalışmak için çalışanlar, sırf kitap okumak için kitap okuyanlar gibi… İbadetin özünden uzaklaşarak sırf yapmış olmak için ibadet ettiğimizden ibadetlerimiz de bizi koruyamıyor. İbadetten sonra dedikodu, kötülükler, küfürler hemen hepsi peş peşe geliyor. Adam abdestli olduğunu söylüyor ve saymaya başlıyor, yeter ki ağzını bir açsın gerisi zaten geliyor. Ondan sonra da biz gâvur ülkelerden daha kötü duruma düşüyoruz ve utanıyoruz. Utanmış gibi yapıyoruz. Başka dinden olanlar bizi görse Müslüman olmaz diyoruz. Sanki güzel bir şey söylüyormuş gibi… Ülkemizde ibadet edenlerin oranı çok yüksek ama kötülükler ve saygısızlık da had safhada. Dindar oranımız %70 ve üzerinde. Normalde dindar ülke demek güvenli ülke demek değil mi? Peki neden öyle değiliz? Sormak istiyorum: Önemli olan ibadeti yapmak mıdır? Yoksa her ibadet, ibadet değil midir? Bu sorunun cevabı da kişiye göre değişiyor. Herkes kendine göre yorumluyor kimi ilkini kimi ise ikinciyi söylüyor. Ama bu sorunu çözmüyor. İbadeti samimi olarak yapan bir kişi kötülük yapabilir mi? Yapıyorsa onun samimiyetinden bahsedilebilir mi? Bakıyorum Müslüman ülkelere hepsi de dindar ve ibadet eden sayısı oldukça fazla ancak gâvur dediğimiz ibadet etmeyen veya az eden ülkelere bakıyorum arada büyük bir fark var. O ülkelerde evlerin kapısı bile cam, balkonlara kolay ulaşılıyor ve balkonlar demir parmaklıklarla kaplanmamış. Trene binenlerin biletlerine bakılmıyor ve bakılmadığı halde herkes biletini alıp biniyor. Yayalar araçlara, araçlar yayalara saygı duyuyor ve can güvenliği sağlanmış. Birde Müslüman olan ve ibadet eden kendimize bakıyoruz. Otobüse ve terende kontrol eden olduğu halde başkasının biletiyle veya bedavaya binmeye çalışanların haddi hesabı yok. Yolculardan başkasının biletiyle binenlere tepki yok, ancak kız erkek el ele tutuşarak otursa ona tepki var. Evlerimizin kapısını kilitlediğimiz gibi bir de dışarı ayrı bir demir kapı yaptırıyoruz. Balkon ve ev birinci kat ise hapishane gibi demir parmaklıklarla çevreliyoruz. Sadece balkonu mu, tüm pencereleri de. Beş vakit namazına beş daha katanların ülkesinde durum bu ise suçlu kim? Batı mı? Yoksa ibadetini hakkıyla yapmayan Müslüman mı? İbadetin şekilden öteye gitmemesi mi? Önemli olan ibadeti yapmak mıdır yoksa ibadeti hakkıyla yapmak mı? Bu şu örneğe benziyor. Günde sekiz saat ders çalıştığı halde sınavı kazanamayan insan sayısı oldukça fazla. Halbuki yetkililer günde dört saat ders çalışanın sınavı kazanacağını söylüyor. Ama çok çalışanlar sınavı kazanamıyor. Tıpkı ibadeti sadece şekilden ibaret görenler gibi… İbadetin kalitesi insanın kalitesini belirliyor. İbadeti şeklen değil kalben yapanlar gerçek dürüst ve güvenilir olanlardır. Çünkü onlar hal ve hareketlerini Rabbinin rızasına göre yapıyor. Kötülük yapmıyor küfür etmiyor ve güvenilir oluyor. Eskiden insanlar dindar ve abdestli namazlı olan insanlara çok güvenirmiş. Hatta Türk filmlerinde bile çocuklar camilere bırakılırdı. İbadet eden sayısı arttı ancak ibadeti özüyle yapan insanlar azaldı. O kadar azaldılar ki artık ortalıkta görünmez oldular. İbadeti şekilden öteye götüremeyenler ibadet ediyorlar ama bu ibadetleri kendilerini kötülük yapmaktan alı koyamıyor. Şimdi soruyorum: Yapmış olduğumuz ibadetler bizi bu dünyadaki kötülüklerden alı koyamıyor ise öbür dünyada cehennem ateşinden koruyabilecek mi?