Allah dileyen kafir olsun, dileyen müslüman dileyen kafir olsun diye bir hüküm ortaya koymuştur. Nitekim, Efendimize(sav) Kafirun suresi geldiğinde Rabbimiz inançsızlara karşı; “Sizin dininiz sana, benim dinim bana de “ buyurmuştur.”Bu hükmü bir kenara koyalım. Şu biliniyor, hepimiz insanız bugün ve tarihi süreç içinde benzer şeylerle imtihan oluyoruz. Bu nedenle Kur’an, geçmiş milletlerin tutum ve davranışlarından örnekler vererek, bizleri uyarır. Dün sabah Bakara Suresinin tefsirini dinlemeye devam ettik. Tefsiri dinlerken, gelip geçici bu hayatın hepimizi bazen aldattığına şahit olduk. Dün İsrailoğulların başına gelenler, bu gün bizim başımıza geliyorda farkında olmuyoruz. Dün dünde kaldı diye bakıyoruz. En azından bazılarımız böyle yapıyoruz. Doğru dün dünde kaldı ama Mevlan’a, bugün yeni şeyler söylemek lazım diyor. Gelelim konumuza, önce Bakara 84-84 ayetlerin kısa mealini verip, sonra kendimize iğneyi batıralım diye düşündüm. Tabi amacım uyarmaktır! Önce nefsimi tabi!  Ayetin meali şöyle;  “Bir zaman birbirinizin kanını dökmemek, yerinizden yurdunuzdan çıkmamak hususunda kesin söz almıştık sizden. Sonra siz de bunu ikrar etmiş, siz de buna tanık olmuştunuz. Sonra da sizler ta şunlarsınız ki kendilerinizi öldürüyorsunuz ve kendinizden bir firkayı diyarlarından çıkarıyorsunuz, aleyhlerinde ism-ü udvan(zulüm-haksızlık) ile birleşiyor tezahürde bulunuyorsunuz ve şayet size esir olarak gelirlerse fidyeleşmeğe kalkıyorsunuz, halbuki çıkarılmaları üzerinize haram kılınmış idi, ya siz kitabın bir kısmına inanıp da bir kısmına küfür mü ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar binnetice Dünya hayatında bir rüsvalıktan başka ne kazanırlar, kıyamet günü de en şiddetli azaba kakılırlar, Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.( Bakara 85).   Bakara 86, meali şöyle devam ediyor. “Bunlar Ahireti dünya hayatına satmış kimselerdir, onun için bunlardan azab hafiflendirilmez ve kendilerine bir yardım da olunmaz (Elmalılı Hamdi Yazır) Bu  ayetler evet İsrailoğullarına gelmiş ama bu gün biz Müslümanlarda aynı yanlışları yapıyoruz. Suçlamalar ne? Kendilerinizi öldürüyorsunuz.(Düşük yapan annelere duyrulur) Kendinizden bir firkayı diyarlardan çıkarıyorsunuz. (Kaç fırkaya ayrıldık değil mi?) Haksızlık ve zulümde birleşiyorsunuz. En önemli suçlama ise, kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkar ediyorsunuz.(Faiz ve israf toplumu olmadık mı?) Sonuç, ahireti, dünya hayatını satıyoruz. Böyle olunca da…   BİZ KENDİMİZE ÇEKİ-DÜZEN VERMELİYİZ Bütün bu peygamberler döneminde Rabbimiz  “ Ne zaman bir peygamber gelse, nefsinizin hoşuna gitmeyen bir emir geldiğinde, peygambere uymazsınız.” Şeklinde uyarı yapmış Efendimiz(sav) Cennet, nefsin hoşuna gitmeyen şeylerle;  Cehennem ise nefsin hoşuna giden şeylerle çevrilidir” buyurmuşlar. Burada nefsin hoşuna giden şeyleri yapmayın, yaparsanız cehenneme gidersiniz, uyarısı var, uymak gerek. Demek ki nefsin başına basıp ezmek gerek. Yani dünün insanı da böyleydi, bu günün insanları da, farklı tarihlerde, benzer oluşları yaşıyoruz,   ne yapalım, dünya bize sevimli gösterildi, daha doğrusu nefsimize dünyalık hoş geliyor, dememek gerek. İsrailoğulları, Musa(as) bu durumda diyorlar; ‘Bizim kalplerimiz mühürlü’. Kalp kapaklarımız kapalı, perdelenmiş kalplerimizin açılması gerek.. Peki bu nasıl açılacak, işte burada cemaatlar ve hoca efendilere tabi olmak gerekiyor. Onların derslerine katılmak veya bunları yapmıyorsak, Kur’an okumalı, dinlemeli, mealini ve tefsirini tefekkür etmeli. Zikir yapılmalı, iyiliklere yönelmeli v.s Hadisler okumalı, kısacası iyilik müesseselerinde faaliyet göstermeliyiz. Yani cehennem ateşini yanımızda götürmenin bir anlamı yok. Sözüm önce kendime,  nefsin peşinde değil, ahiretin peşine koşmalıyız. Sonuç geçmiş milletlerden ibret almak Kur’ani bir hayat yaşamak gerekiyor.  Bu hepimiz için daha hayırlı olacaktır. Kalın sağlıcakla.