Aslında bu yazının başlığını “Mevlana’nın gözünden, Firavun” diye yazacaktım. Ama tam bu esnada, yukardaki başlık aklımı getirildi, “Herkesin İçinde Bir Firavun, Bir de Musa Vardır!” şeklinde yazıverdim.
Firavun hayatı çok ilginçtir, Kuran’da En- Naziat Suresinde de ondan bahsederek Musa (as) “Tur’daki kutsal vadide Rabbi ona seslenmişti. Firavuna git. Çünkü tuğyan(çılgınlık) etti.
De ki: “Arınmağa gönlün var mı? Sana Rabbinin yolunu göstereyim” de, O’ndan kork! O anda ona en büyük mucizeyi gösterdi!” (16/20)
Bu ayetin devamını geçeceğim ancak bu andan sonrasını gelin Mevlâna Hazretlerinden dinleyelim ve Firavun’un neden inkârı saptığını görelim.
Mesnevi 4. Ciltte, Bir Alçak Vezir, padişahın adamlığını bozma hususunda başlığı ile verilen kısmı olduğu gibi aktarıyorum.
“Firavun, Musa’nın sözlerini işittikçe kaç defa yumuşadı, ram oldu.
Musa’nın sözleri, öyle sözlerdi ki o eşsiz sözlerin güzelliğini duysa taştan süt akardı.
Fakat huyu kinden ibaret olan veziri Haman’la görüşüp, danışınca.
Haman ona; “Şimdiye kadar padişahtın, şimdi bir yamalı hırka giyenin hilesine kapılıp kul mu oldun?” dedi.
Bu söz mancınıktan atılan taş gibi gelir. Firavun’un sırçadan yapılma sarayını kırıverdi.
Güzel sözlü Kelim’in (Musa (as)kastederek) yüz gün uğraşıp yaptığını o, bir anda yıkar giderdi.
MEVLANA BU HADİSEDEN YOLA ÇIKARAK DER Kİ
Yukardaki olayı net ve anlaşılır değil mi? Cenabı-ı Allah, Musa Peygamberi Firavun’ a gönderir, Musa mucizelerini de göstererek onu imana davet eder, ikna da eder, Firavun Veziri Haman ’a danışınca vaz geçer.
Hazret bu hadiseden yola çıkarak İnsanın içinde bir padişah, bir vezir, bir de asker olduğunu, insanın imanının padişah, aklının vezir olduğundan yola çıkarak şunları söyler:
“Senin aklın da vezirdir ve heva ve hevesine mağluptur. Vücudun da Allah yoluna kesip durmaktadır.
Allah’a mensup bir öğütçü, sana öğüt verse o sözü, bir hileyle tesirsiz bırakmakta:
Bu yerinde bir söz değil, kendine gel de yerinden yurdundan olma; iş öyle değil, kendine gel, delirme demektedir.
Vay o padişaha(iman) ki veziri budur, her ikisinin yeri de kin güden cehennemdir.
Nu mutla o padişaha ki, müşkül işe düştü mü, elini tutacak Asaf gibi bir veziri vardır.”
Şimdi şu cümleye dikkat buyurun: “Adaletli padişah, Asaf’ a eş oldu mu, artık adı: “Nur üstüne nur!” olur.
Padişah, Süleyman veziri de Asaf oldu mu, nur üstüne nurdur, amber üstüne amber!
Fakat padişah Firavun, veziri de Haman olursa ikisi de talihsizlikten kötülükten kaçamazlar, çaresiz perişan olur giderler.
Padişah(iman), cana benzer, vezir(akıla) , fesatçı akıl, ruhu kötülüklere götürür.
Akıl meleği Harutlaşınca yüzlerce kötü kişiyi sahir öğretir. Cüzi aklı kendine vezir yapma. Akl-ı Kull’ü vezir yap !” (Mesnevi s. 76-77 Veled Çelebi İzbudak. Konya Büyük Şehir Belediyesi Yay.)
Şimdi bu iki hadiseyi okuduktan sonra, kitabın hemen alt kısmına şu notu düşmüşüm: “KALP BOŞ İSE(Hani şair diyor ki, imansız yürek, sinede yüktür)AKLIN SESİNE İNANIR(bu kötü arkadaş olur, eş olur v.s) VE BOŞLUĞU DÜŞER, YANLIŞ YOLU TERCİH EDER.
Bu anlattıklarım benim 40 yılda öğretmenlikte biriktirdiğim bütün bilgelere eş değerdir. Demek ki çocuklarımıza Kuran’ öğreterek ruhunu, kalbini, imanını güçlendirmek gerek ve öğrendikleri ile yaşamak için güzel ahlak üzerine eğitmeliyiz. Bu durumda, aklı da olumlu bilgilerle ile donatmalıyız. Böyle olunca da nefsimiz bize asker olacaktır.
Kalan sağlıcakla.