Okurlarım zaman zaman yazılarımıza yorum katmak, takdir etmek ya da eleştirmek için arıyorlar. Birkaç gün önce, Yatılı Bölge Okulu çevresindeki apartmanlardan birisinde görevli olarak çalışan bir okurum aradı, yazılarımı zaman zaman okuduğunu, değindiğim konuların önemli olduğunu ifade ederek, bir de iftira konusunda yazı kaleme almamı istedi. Ertesi gün gazete bürolarını ziyaret ettim, dostum Bekir Doğan’ın gazetesinde bu günkü köşe yazımı yazarken o da demesin mi ki, “Hocam iftira konusunda bir yazı kaleme alsan iyi olacak, çünkü insanlar bilir bilmez her konuda insanları zan altında bırakıyorlar…” Tabi bize artık farz oldu, bu konuyu ele almak. İftira kelime manası olarak, başkasını zan altında bırakmak olarak değerlendirilebilir, ancak sözlük anlamını biraz açmak gerek; “Yapmadığı hâlde kötü bir işi birisine yükleme, yalan yere birisine suç isnat etme gösterme. Birine suç atmak” diye yazılmış kitaplarda. Kuran’da; “Bak, Allah'a karşı nasıl olmadık yalan ve iftira ederler. Apaçık olan bu günahları onlara kâfidir. (Nisa süresi: 50) Bir kimse için söylenen kusur onda varsa, bu söz gıybet olur. Yoksa iftira olur. (Hadîs-i şerîf-Müslim) Birisine iftira etmek, gıybet etmekten daha fenadır. (Muhammed Hâdimî) İftirada bir mümini incitmek de vardır, bu da ayrıca haramdır. Bunlardan başka, iftira etmek, yeryüzünde fesâd çıkarmaya, ortalığı karıştırmaya sebep olur ki, bu da haramdır…” lar böyle diyor.   DİLİMİZİ TUTMAK Uzun yıllar Ömer Paksu hocamın sohbetlerini dinledim. Allah ondan razı olsun, bize Kur’anın ışığında, doğruları anlatırdı. Unutamadığım derslerinden birinde dilimizi tutmak konusunu işlerken. Bediüzzaman’ın;” Bu devirde insanlar dilini tutup, farzları da yerine getirirse, inşallah(umulur ki) cennete gider!” Sözünü hatırlattıktan sonra, konuşurken dilimizi yani konuşmamıza dikkat etmemiz gerektiğini şöyle anlatmıştı. “ Dil üç kapılı, hatta bazen dört kapılıdır. İnsan her aklına geleni söylememeli. Önce düşünce süzgecinden geçirmeli, sonra gırtlakta tutmalı, ardından dil ve dudak kapılarından geçirmeli….” Evet, büyüklerimiz boş konuşma ya hayır konuş, ya sus! Demişler. Atalar, “ Söz gümüş ise, sukut altın!” buyurmuşlar. Ama biz insanız ya, başkasının günahını gereksiz yere almak için çırpınır dururuz. Sonra mahşer yerinde nasıl hesap vereceğimizi de düşünmeyiz.   EN AĞIRI İFTİRA Bilmem iftiraya uğradınız mı? Allah kimseyi, iftiraya hele hele kuru iftiraya uğratmasın. İftiracının şerrinden Allah’a sığınmak gerek. Evet, hiç yapmadığınız bir günah ile suçlanırsınız. Bu suçlanma karşısında yıkılırsınız. Hele bir de mahkeme kapılarında sonuçlanırsa, al başına belayı. Bu nedenle insanların şerrinden her bin 70 defa Allah’a sığınmak gerek. Nefsimizin, şeytanın, iftiracının şerrinden Yarabbi sana sığınırız. Ha bu arada bu günlerde Büyük Şeytan boş durmuyor. Ortadoğu’da fitne üstüne fitne çıkartıyorlar. Allah ülkemizi ve evimizi bu şer güçlerinin şerrinden emin eylesin. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Yalan söylemek ve iftira etmek haramdır, sakınmak lazımdır. Bu iki fenalık, her dinde de haram idi. Cezaları çok ağırdır. (C.3, m.34) İftira büyük günahtır ve çok fenadır. Bunda yalan söylemek de vardır ki, yalan, her dinde haramdır. İftirada bir mümini incitmek de vardır ki, bu da, başkaca haramdır. Bunlardan başka, iftira etmek, yeryüzünde fesat çıkarmaya, ortalığı karıştırmaya sebep olur ki, bu da haramdır.       Kalın sağlıcakla.