Suç ve Ceza,  Dostoyevski’nin ünlü romanı. Dünya edebiyat tarihinin başyapıtlarından biri olan bu roman,   herkesin kütüphanesinde bulunması gereken ilahi adaletin bir gün tecelli edeceğini bildiren bir eser. Kitabın özeti şu şekilde “Kitabın başkahramanı olan Raskolnikov Rusya’nın St. Petersburg şehrinde hukuk fakültesinde okuyan başarılı bir öğrencidir. Fakir olduğu için hayatını ve öğretimini devam ettirmekte oldukça zorlanır ve hukuk fakültesini bırakmak zorunda kalır. Yaşadığı hayat iç dünyasında kalıcı zararlar vermeye başlar ve kendi içinde birçok çelişkiye düşmeye başlar. Evinin kirasını ödeyemez, tefeci kadına saatini satar bu parayla meyhaneye gider, burada da insanlara rahatsızlık verir. Raskolnikov içindeki çatışmalara daha fazla dayanamaz ve içindeki şeytana kulak vererek eline bir balta alıp,  tefeci kadının evine gider. Baltayı kadının kafasına indirerek onu orada öldürür. Tam bu sırada yaşlı kadının kız kardeşi  vardır.  Roman bu ya! Raskolnikov o anda onu da öldürür. “Tefeci kadının kötülüğünün yanında bir masumun ölmesi pek önemli değildir!” Ne yapacağını bilmeden Raskolnikov birkaç altını alarak oradan uzaklaşır.   VİCDAN AZABI SUÇLUYA YETER İşlediği cinayet sonrası Raskolnikov’un durumu daha da kötüye gider. Bir zamanlar iç çelişkiler yaşamasına neden olan şeytan ortadan kaybolmuş fakat ondan daha da kötü olan vicdan azabı gelmiştir. Duyduğu pişmanlıklar ve iç çekişmeler Raskolnikov’u iyice bitkin düşürür ve hastalanır. İmdadına en yakın arkadaşı olan Razumikin yetişir. Ona destek olur, doktor bulur ve elinden gelen her şeyi yapar. Raskolnikov’un kötüye giden durumuna bir de şüphecilik ve korku eklenir. Sürekli birilerinin onu izlediğini düşünür. Cinayeti birilerinin gördüğü yada en azından onun yaptığını bildiğini düşünür. Bu tedirginlik onun durumunu daha da kötüye sürükler. Raskolnikov bu duruma daha fazla dayanamaz ve işlediği cinayeti Sonya’ya anlatır. Ardından polise teslim olur ve cezasını çekmek üzere hapse gönderilir...” Kitabın özetini  kısaltarak size aktardım, romanın konusu ve anafikrini anlatmak için, ruhsal bozukluk, intikam, vicdan ve azap kelimelerini yan yana getirdim.  Dolayısı ile ilahi adalet tecelli edinde, sonunda mutlaka tecelli ediyor.   PKK BİR ERMENİ HAREKETİDİR Diyeceğim şu, gerek terör suçu ve gerekse diğer suçları işleyenler bilsinsi suç cezasız kalmaz, zaten vicdan azabı insana yeter. Hafta sonu Beyaz TV’de Tarihçi Kadir Mısıroğlu konuk oldu. Daha önceki programlarında da belirttiği gibi, PKK’nın bir Kürt hareketi değil, Ermeni hareketi olduğunu. Batılıların bilerek bu harekete destek olduklarını belirterek Abdullah Öcalanın’ın, babasının ve annesinin Ermeni yetimi olduğunu iddia etti. Belki sizlere yeni gelecek bir bilgi daha aktardı, Öcalan’ın Kürtçe bilmediğini, amacının ise soyadından anlaşılacağı üzere, Kürtlerden öç almak olduğunu vurguladı. Mısıroğlu PKK, Asala'nın devamıdır. Onun gayesini devam ettirmeye çalışıyor. Ama o gün zayıf olduğu halde yenilmeyen Türkiye bugün hiç yenilmez…” Programı izlemeyenler izlemesini, itirazı olanlarında ellerindeki belgeleri açıklamasını isterdim. Tahçi Mısıroğlu hoca bu işte haklı, çünkü mesele Kürtlerin sosyal veya kültürel hakları olsaydı, sorun konuşalak çözülürdü. Üstelik, o bölgeye yapılan yatırımların önlenmesi ise söylenenlerin delili diyebiliriz. Neyse,  gelişmeler gösteriyor ki, devletimiz artık kararlı, bu işi bitirecek. Hiçbir suç cezasız kalmaz. Ancak bir şey  daha var, bu iş sadece devletin tek başına halledeceği bir konu değildir. Her vatandaş, bu konuda birşeyler yapmalı. Özellikle sivil toplum örgütlerinin, eli kalem tutan, bu konuda sözü olanlar terörün bitirilmesi konusunda milli mücadele yapmalı. Karşımızda 72 millet, 7 düvel var. Tıpkı, Kurtuluş Savaşındaki gibi. Kalleşlik hiçbir dönemde pirim yapmadı. Münafıklar ise sevilmedi, küfür de tek millet. Öyleyse, birlik bu işin tek ilacı. Ama bir şey daha biliyoruz, çalışmadan olmaz. Bu ülkede yaşayan her insan, terör karşısında dik durmalı. Hadi kalın sağlıcakla..