Günümüzde düşündüğümüz gibi iyi gitmeyen şeyler var. Örneğin artık oturduğumuz yerlerde, şehirlerimizde ya da yaşadığımız ülke her neresi ise bir güvenlik problemi yaşıyoruz. Hayatlarımız yoğun tempo ile geçiyor da olabilir, öyle ki bazen hayatımızda olumsuz şeyler de yaşanıyor. Allah’a neden bunların gerçekleştiğini soruyor olabiliriz.
Şimdi hayal edin; doğruluğuna ve gerçekliğine inandığınız birisinin adaletsiz bir biçimde, iftira atılarak hapse mahkum edildiğini düşünün. Halbuki siz o suçlama yaşanırken gerçeğin ne olduğunu biliyorsunuz. Böyle bir durumda sessizliği mi tercih ederdiniz? Eminiz ki, hayır; gerçeğin birer tanığı olarak üstünüze düşen görevi kesinlikle yerine getirirdiniz.
Aslında günümüzde de İslam hakkında iftiralar atılmakta ve aynı şekilde İslam mahkum edilmek istenmektedir. Hem de bu sadece uyarıcı ve tebliğci olan ve hiçbir sünnet/yasa koyma yetkisi olmayan Allah’ın elçisi (resulü) Muhammed’in ağzından yapılmaktadır.
İstişare edelim: İftiralara karşı nasıl bir tavır alırdınız? Günümüzde İslam adına atılan iftiralar kimin ağzından aktarılmaktadır?
Allah bizlere şu soruyla seslenmektedir: ”Allah’tan ve ayetlerinden sonra hangi hadise (söze) inanıyorlar?” (Mürselat, 50. ayet) Gerçekten de Elçi Muhammed zamanında da O’nu hüküm koyma konusunda zorluyor ve Allah adına hüküm vermesini istiyorlardı:
”Kendilerine okunan bu Kitabı sana göndermiş olmamız onlara yetmiyor mu? Elbette inanan bir topluluk için onda rahmet ve ibret vardır.” (Ankebut Suresi, 51)
”Allah’tan başka bir hakem mi (hüküm koyucu mu) arayayım? Oysa O, size Kitabı açıklanmış olarak indirmiştir. Kendilerine Kitap verdiklerimiz, bunun gerçekten Rabbinden hak olarak indirilmiş olduğunu bilmektedirler. Şu halde, sakın kuşkuya kapılanlardan olma. ” (Enam Suresi, 114. ayetler)
Örneğin size midyenin ya da kalamarın yenip yenemeyeceği sorulsaydı, hangi cevabı verirdiniz? Allah, elçi Muhammed’e bu konuda halka şunu söylemesini emretmiştir:
”De ki: “Bana vahyedilende, yiyen birisi için şunların dışında haram edilmiş bir madde bulamıyorum: (1) Leş, (2) akıtılmış kan, (3) domuzun eti -ki pistir-, (4) ALLAH’tan başkasına sapıkça adanmış yiyecekler.” Zorda kalan bir kimse, istekli olmaz ve sınırı aşmazsa kuşkusuz senin Rabbin Bağışlayandır, Rahimdir.” (Enam Suresi, 145. ayet)
İstişare edelim: Allah’ın hüküm vermede bir ortağı var mı? Helal ve haram yiyecekler konusunda da görüldüğü üzere; Kur’an dışında sizce hadislere de yazanlara uymak zorunda mısınız yoksa bunlar Allah adına iftiralar olabilir mi?
Allah’a şükürler olsun ki; günümüzde birçok kişi Allah’ın hükümleri konusunda kimseyle bir ortaklık kabul etmeyi reddederek, şirkten tevhide yönelmektedir. Ancak bu insanlardan bir kısmı ise, tam da Allah’ın emrettiği gibi sadece Kur’an’a uyduklarından dolayı zulme uğrayacaklarını düşünüyor. Örneğin bazıları çevresinden, ailesinden veya iş arkadaşlarından çekiniyor.
Mesela Allah bize; ”Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir…” (İsra, 23. ayet) sözü ile onlara karşı sorumluluğumuzu anlatmaktadır. Peki ya ailesi Allah’a inandığı ve O’na ibadet ettiği için baskı yaparsa, onlarla iyi geçinmek ve onların hoşnutluğu için bu davranışlarından vaz mı geçmelidir, anne ve babasına itaat mı etmelidir? Kesinlikle, hayır! Allah, yine bu ayetin devamında bizlere şöyle seslenmektedir:
‘‘Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.” (İsra, 23. ayet)
Yine aynı şekilde Allah bizlere şöyle seslenmektedir:
”Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı haber veririm.” (Lokman, 14. ayet)
İstişare edelim: Allah anne ve babamıza nasıl davranmamız gerektiğini söylüyor? Onlar bizi şirke çağrırsa tavrımız ne olmalıdır? Çevremiz ve iş arkadaşlarımız içinde bu ilke geçerli olabilir mi?
Yaşadığımız sıkıntı her ne olursa olsun, bunlar ölümden dirilişimiz ile birlikte son bulacaktır ve Efendimiz (Rabbimiz) Allah tarafından ödüllendirileceğiz.
‘‘Rablerinin katındaki mükafatları, kıyılarından ırmaklar akan ebedi Adn cennetleridir, ebedidir onlar orada, Allah razı olmuştur onlardan ve onlar da razı olmuşlardır ondan; ve bu mükafat, Rabbinden korkanadır.” (Beyyine, 8. ayet)
Bugün; Allah’ın bizler için mesajını duymamış veya mesajına yani Kur’an’a inandığını söyleyip de, henüz bilmeyen kişiler var. Aynı şekilde siz ise; Allah’ın sözü olan Kur’an’ın mucizelerini gördünüz, Allah’ın dualarınızın ardından da sizleri yalnız bırakmadığını biliyorsunuz. Eğer bunları biliyorsanız, şunları da biliniz ki Allah bizlerden tüm insanlığın huzurunda hakikatın şahitleri olmamızı istemektedir.
Başta da söylendiği gibi; eminiz ki; gerçeğin birer tanığı olarak üstünüze düşen görevi kesinlikle yerine getirirdiniz.
İstişare edelim: Allah’ın bizlere sabrımız karşısındaki müjdesi nedir? Allah bizlere nasıl bir sorumluluk yüklemiştir?
Kalın Sağlıcakla…