Toplumumuz da bazı kişiler hayatını dünya hayatından mütevellit olarak sanıyorlar. Ondan dolayı ; Dünya; onların güzü , kulağı, hatta her şeyleri olmuştur. Öyle oldukları halde dünya işlerini de bir türlü beceremiyorlar. Dünyalık olarak, şu fani dünyada bir dikili taşları bile yoktur. Yani; Bir eserleri mevcut değil. Sitti sene olamaz da . Çünkü ; kafa yapılarının ayarı öyle. Öyle programlanmış. Ülkeye hizmet onların zihninden yol bulup geçemez. Onların kafaları , birinci sınıf yaşamaya ayarlı. Kendilerinden başkasının rahat yaşama hakkı yok. Bunlar bir türlü halkı anlamamış, anlamaya da kafa yormamışlardır. Bunların bildikleri, yaşadıkları hayat buna şahittir. Bu gezi zekalılar, hala suyu bulandırmak ve ellerine geçerse dertleri bulanık suda balık avlamaktır. Kendi ülkesine böyle yabancı, böyle aymaz bir güruh sanırım dünyada ender rastlanan bir durum olsa gerek. Zaten ahiret diye bir kaygıları da yok. Belki de dirilip hesaba çekilecekleri gibi bir kaygıları da yok. Ahiretten bir şey beklemek Allahtan beklemektir. Aynı zamanda Allah’ın varlığını ve ahiretin varlığını da kabul etmek demektir. Bu konu imanın temel şartından biridir. Bunu hafife alan veya kabul etmeyen Allah inancını da kabul etmemiş demektir. Bu ince ince yasemenceler; bir yerde, öyle bir söz ediyor ki, Onlar bazılarına laf atarken şöyle bir ifade kullanıyor. Dünyadan ümitleri kesmiş olmalılar ki, artık ahiretten medet ummaya başladılar, gibi saçmalıyorlar. Efendiler, biz ahiret için yaratıldık. Ahiretten ancak şeytan ümidini keser. Eğer ahiret inancı ve yahut onun olmadığını kabul etmek zaten başlı başına bir inanç sorunudur. Gerçek Müslüman bu geçici dünya için ahiretini berbat etmeyendir. Bu hayat gidiyor, başka bir hayat geliyor. Her gün binlerce kişi ölümü ile “ el mevtü hak “ diye ölümü tasdik ediyorlar. Ölümü öldüre bilirmisiniz ? kabir kapısını kapaya bilirmisiniz ? Bunu yapma gücünüz olamadığı için susunuz ve gerçeklere kulak veriniz. Müslüman dünyayı da imar etmeye çalışır, ahiretini de mamur etmeye çalışır. Ahiret kaygısı olmayanın dünyası da bitmiştir. Burada sınırlı bir hayat var. Esas ebedi hayat orda başlamaktadır. Ecel celladı kafanı kesmek için her an gelebilir. Yarına çıkmaya kimin elinde senedi var. Müslümanın görevi; “ Hiç ölmeyecekmiş gibi bir ümitle dünyanın imarına çalışmak, yarın ölecekmiş gibide ahiret için çalışmaktır.” İşte gafillerin tek anlamadığı püf noktası burasıdır. İnanan kişi buraya bir imtihan için gelmiştir ve sınav bittiğinde gidecektir. Halka hizmet bizim inancımızda hakka hizmettir. Bu ölçüyü kaçıranlar daima hüsrana uğramışlardır. İslam dininde “ dünya ahiretin tarlasıdır.” Ne ekersen, orada onu bulursun. Yani iyilik yapan iyilik bulur, şer yapan karşısında onu bulur. Buradaki misafirlik bittikten sonra, ebedi vatanımız olan oraya gidilecek ve her nimetin hesabı da tek tek, ince ince sorulacaktır. Ebedi hayat yaşantımıza göre, ya ebedi saadet, yada ebedi şekavet başlayacaktır. Esas incelik ondan sonra başlayacaktır ince, ince… Eski kabileler devrinde bile kendi ülkesine bu kadar aymaz davranan bir güruh görülmemiştir. O ilkel, kabile döneminde bile, iki komşu kabile, bir birinden adam öldürecek kadar hasım oldukları halde, uzaktan bir kabile onlardan birine saldıracak olsa, aralarındaki düşmanlığı unutup, kendi aralarında birleşip o dışardan gelen düşmanı savıncaya kadar, aralarındaki düşmanlığı hiç hatırlarına getirmezlerdi. En ilkel kabileler bunu yaptıkları halde; güya bizim medeni sandığımız insanlar bu kadarını bile becermekten aciz durumdalar. Ülkemize zarar vermek için yedi koldan saldıran hain ve ülke düşmanlarına karşı bir laf etmekten bile aciz durumdalar. Ülke batsa her halde zil takıp oynayacaklar. Hiç umursamadan, nasıl bu ülkenin suyunu içip ekmeğini yiye biliyorlar. Şehit kanı ile sulanan bu vatana herkesin bir vefa burcu vardır. Ey aymaz ve duymazlar ! Bu ülke batarsa sizde batarsınız. Aynı gemide yolculuk yapıyoruz. Kurtulan olmayacaktır. Olsa da rahat bir hayat süremeyecektir. Asrın sağır kulaklarına ilanen duyurulur.
Kainat-ın sahip ve yaratıcısına emanet olun.