Silikon vadisi günümüzde dünya üzerinde bulunan en önemli noktalardan biri daha ötesi kendi başına bir teknoloji devleti olarak görülmektedir. ABD Kuzey Kaliforniya’da kurulan ilk Teknokent’tir. Aynı zamanda dünyada teknokent kavramının tetikleyicisi olmuştur. Dünyada teknoparkların yüzde 26 ile bilişim teknolojileri başta olmak üzere yüzde 20’si biyoteknoloji, yüzde 19’u elektronik alanında faaliyet göstermektedir. Bunları farklı oranlarla çevre, tarım, kimya ve diğer alanlar takip etmektedir. Bugün itibarıyla ülkemizdeki teknokent sayısı 97’ye ulaşmış durumdadır.
Ülkemizde temelleri 1980’li yıllarda atılan teknokentler, ile ilgili yasal düzenleme 2001 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu tarihten sonra Türkiye’de teknokentler kurulmaya başladı. Biyoteknoloji, uzay araştırmaları ve uydu teknolojisi, yenilenebilir enerji, deniz bilimleri ve gıda teknolojisi, öncelik verilen alanlar arasındadır.
Tanım olarak teknokent, üniversite/araştırma kurumları ve sanayi kuruluşlarının aynı ortam içerisinde araştırma, geliştirme ve inovasyon çalışmalarını sürdürdükleri, birbirleri arasında bilgi teknoloji transferi gerçekleştirdikleri, akademik, ekonomik ve sosyal yapının bütünleştiği organize araştırma ve iş geliştirme ekosistemidir.
Tüm dünyayı ekonomi, sağlık ve ticari dengeler noktasında etkisi altına alan covid-19 salgınında ihtiyaç duyulan yenilikçi çalışmalar noktasında teknoloji üreten firmaların önemi kendini gösterdi. Bu manada ve bilim ve teknoloji anlamında araştırma-geliştirme faaliyetlerinin yürütüldüğü teknokentler gündeme geldi.
Bilim ve teknolojinin buluştuğu park ya da kısaltılmış hâliyle teknoparklar, teknoloji ve ürün geliştirilme faaliyetlerinin yapıldığı ve çıktıların sanayiye aktarıldığı mekânlardır. Son yıllarda birçok alanda kendini belli eden yerlileşme, özellikle savunma sanayiinde yüzde 70’lerin üzerinde bir orana çıkarak Türkiye için gurur vesilesi olmuştur. Üstelik Türkiye artık sadece kendi savunma sanayiini inşâ edebilmenin ötesine geçerek yurtdışı pazarlarda söz sahibi bir ülke konumuna gelmiştir.
Gelişmekte olan ülkelerin küresel rekabet ortamında hayatta kalabilmeleri teknolojik gelişime ne kadar önem verdikleri ile yakından ilgilidir. Bu noktada, yurtdışından teknoloji transferi seçenek olarak görünebilir. Fakat transfer sırasında, en üst düzeydeki teknolojilerin transfer edilmesine izin verilmemesi, yüksek maliyetler ve güvenlik gibi birtakım zorluklarla karşılaşılması olası sonuçlardandır.
İşte tam bu noktada, ürün veya teknolojiyi kendi ülkenizde üretmenin gerekliliği kendini belli etmiştir! Bu anlamda, üniversitelerin firmalar ile işbirliğinin sağlanması ve bu işbirliği sonucunda oluşan çıktının katma değere dönüştürülerek girişimciliğin desteklenmesi, üniversitelerde yapılan araştırmaların teknolojiye dönüşümünü hızlandıracaktır.
Kahramanmaraş’ta ise teknokent 2011 yılında Sütçü İmam Üniversitesine bağlı olarak kurulmuştur. Şu anda gördüğüm kadarıyla yürütülmekte olan iki proje ve faklı konularda dört patent çalışması bulunuyor. Daha sonra 2019 yılında bilişim teknolojisi alanında faaliyet gösteren firmaların katılımıyla Kahramanmaraş Teknokent Bilişim Kümelenmesi (BİLKÜM) ilk çalışmalarını başlatmıştır. Bu noktadan sonra artık Kahramanmaraş’ta bulunan sanayici ve üniversite işbirliğinin arttırılarak gençlere fırsat yaratılmalı, girişimcilik noktasında önü açılmalıdır. Yetkililer ise bu birlikteliğin sağlanması adına gerekenden çok daha fazla destek vermelidir.
Çünkü; küresel rekabet ortamında piyasalarda söz sahibi olabilmek için yüksek katma değerli ürün üretmek, kendi teknolojini oluşturmak ve inovasyon gerekmektedir. Bununda yolu AR-Ge çalışmalarına önem vermektir. Gelişmiş ülkelerin teknolojide kat ettiklerin yolun büyüklüğü AR-GE çalışmalarına ne kadar önem verdiği ile paraleldir.
Teknoparklar ülke itibarını arttırarak uluslararası sahada söz sahibi olunmasına vesiledir. Bunun yanında ülkede üretkenliğin artmasına ve rekabete de katkı sağlarlar. İşsizlik oranlarını azaltırlar.
Sağlıkla kalın…