Seçmek bir tercihtir! İnsanlara nasıl ve neyi, neden seçeceğini öğretemezseniz tabi ki doğru seçim yapamazlar.
Örnek vereyim, bu hafta sona yapılan seçimlerde yuvarlak 50 milyon insan oy kullandı, değişik siyasi düşüncedeki insanlara oy verdiler. Bu elli milyon insana tek tek sorsalar, her birisi kendine göre kime neden oy verdiğini gerekçeleri ile uzun uzun anlatır ve savunur. Demek ki insanların bakış açıları, değerleri ve ölçüleri farklı farklıdır! Zaten partiler de bu nedenle vardır.
Bu nedenle seçilmek isteyenler mutlaka oyuna tabi olduğu kitleyi iyi tanıması gerek. Beklentileri, istekleri, talepleri nelerdir, çok iyi bilmesi gerekiyor tabi ki seçilmek istiyorsa…
Seçmek de önemli. Bir örnek vereyim. Çocukken annem bazen pirincin taşlarını ayırmak için önüme tepsi ile pirinç koyardı, içindeki taşlar bazen pirincin taşına benzediğ için ayıramazdık. Bu durumda, pilav yenirken taş ağzımıza geldiğinde, bana kızarlardı.
Bunun için de bir deyim vardır: “ hadi ayırtma pirincin taşını!” şeklinde. Evet, pirincin taşını ayırmak zor da olsa mümkün ancak insanı seçmek pirinci seçmekten daha zor!
İNSANIN ÖLÇEĞİ NEDİR!
Biz pazardan alış veriş yaparken bile dikkatle bir bir seçeriz alacağımız malı. Sonra kilo ile ölçerler, tartarlar, değerlerini söylerler, çıkartır parayı verir ve malı alırız.
İyi de kendimiz insana yönelik bir seçim yapacağımız zaman nasıl ölçüp, tartacağız? İnsan bu, tartıp hemen teraziye koyup alamıyorsunuz ki!
İsterseniz bazı sorular yönelterek; seçme ve seçilme üzerinde bir değerlendirme yapalım.
Herkes seçme hakkına sahip olmalı mı? Seçilmek için vasıflarımız neler olmalı? Sonra kazanırsık ya da kaybedersek tepkimiz ya da sevincimiz nasıl olmalı?
Son sorudan başlayayım. Bizim mahallede 20’ye yakın muhtar adayı vardı. Medeni cesaretleri yüksek olan bu kişilerden tanıdıklarımı medeni cesaretlerinden dolayı kutladım. Seçim sonuçlandı, onlarda birbirini kutladı. Hatta kaybeden bir çok muhtar adayı, sosyal medyadan seçmenlerine teşekkür etti. İşte olay bu, kazananı kutlamak hatta kaybedeni de kutlamak gerekiyor. Artık rakip ve rekabet bitmiş, destek dönemi başlamıştır…
Bunun yanında seçilmek için ne gibi vasıflar taşımalıyız? Bana göre en önemli soru bu, ehliyet ve liyakat meselesi var ya…
Seçilmek isteyen kişi devlet yönetimine talip oluyor bunun bilincinde olmalı. Kamu malı kendisine teslim edilecek. Ağzından çıkacak her cümle emir niteliği taşıyacak. Yapacağınız en küçük bir hata, yetim malı yemenize neden olabilir. Sonra Hz. Ömer(ra) misali, kendi işinizle, devlet işini karıştırmamanız gerekiyor. Bunu şuurle ve işin bilincinde değilseniz, hele bir de harama göz yumulursa! Allah göstermesin, hem dünyanızı yıkar hem de ahiretinizi kaybedersiniz…
Sahabe efendilerimiz bu nedenle valilikleri red etmişlerdir. Halife Abdulaziz, bunun için halife olmak istememiş. İşe başladığında bütün malını beytül mala bağışlamış. Yaşam şeklini değiştirmiş. Çocukları uzun süre aynı kıyafetleri giymek zorunda kalmışlardır!
Gelelim insanın test edilebilmesi meselesine. Önce şunu söyleyeyim. Bir insana görevi vermedikten sonra o görevde başarılı olup olmayacağına tam anlamak mümkün değil…
Çünkü, gerçek imtihan sınav zamanı belli oluyor. Cengiz Biber kardeşim bana yıllar önce şöyle bir soru yönetmişti. “ Sen bir odada bir hanımla hiç baş başa kaldın mı? Yusuf ve Züleyha misali? Peki yine bir oda dolusu altın ile baş başa kaldın mı? Yok deyince, sen ne imtihandan bahsediyorsun. İnsanın hası kimsenin olmadığı yerde helal ve haramı ayıran kişidir. Yani Allah’tan korkandır! Demişti.
Haklı, demek ki seçilmek isteyen kişiler güvenilir ve takva ehli olmalı. Yani emanete sadık, ehliyet ve liyakat sahibi olmaları gerekiyor. Bu sadece sandık için geçerli değil, damat olacaksanızdı, diğer görevlere tabi olmasınızda böyledir.
Toplayayım, seçmek ve seçilmek kutsal bir görev. Ancak seçenlerde, seçilenlerde bilinçli, değerleri olan insanlar olmalı. İnsanı tanımanın en pratik yolu da takva sahibi olup olmadığına bakarak anlaşılır. Bunu da eğitimli, güzel ahlaklı insanlarla başarabilirsiniz.
Kalın sağlıcakla