“insanı yaşatki, devlet yaşasın!”   Önceki gün, sosyal medyada okullarımızın açılışı nedeni ile paylaşımlar yapıldı. Hayırlı olsun temennisinde bulunanların dışında, eğitimden beklentiler nedir diye şöyle baktım. Bunlardan ikisini sizler için kopyala yapıştır yapıyorum. Sonrasında ise özel yorumlarımı aktarmak istiyorum. Şevki Yılmaz’ı tanırsınız. Şu günlerde neler yapıyor bilmiyorum. İşte ondan kısa bir mesaj; Önceliğimiz; Milli Eğitim Seferberliği olmalıdır! Nesillerimizi hangi kitaplara, hangi öğretmenlere teslim ettiğimizi hiç tefekkür ettik mi?”Zannedirim, müfredat ve öğretmenlerin mesleki kariyerinin önemini düşünmemizi istiyor. Yusu Kaplan ise( kendisi yazardır). “Eğitim sistemigenç kuşaklara 5 şeyi vermiyorsa toplumun mezarını kazıyor demektir 1-Ruh 2-İdeal 3-Ahlâk 4-Özgüven 5-Tevazu/Başkasına Saygı.” Yazmış. Bediüzzaman’a göre eğitim gayesi ‘İyi İnsan Yetiştirmek” Yunus’umuzun ifadesi ile ise eğitinden amaç; “İnsanın haddini öğrenmesidir!”   EĞİTİM BİRİNCİ ÖNCELİĞİMİZ OLMALI Türkiye gibi nüfusunun dörtte biri öğrenci olan ülkeler için eğitim ciddi bir sorun. Hem de çok ciddi. Çünkü eğer eğitimde taşlar yerli yerine oturmadıysa ne demokrasiniz, ne insan haklarınız, ne yargınız, ne de ekonominiz, kısacası hiçbir şeyiniz doğru düzgün işlemiyor demektir!   Onlar olmayınca da saygı, sevgi, hoşgörü, aidiyet, ehliyet, hiçbir şeyin anlamı kalmıyor... Nurettin Topçu, Maarif Davamız isimli eserinde şu görüşlere yer verir; “Millet ruhunu yapan maariftir. Maarifin düşmesi millet ruhunu yerlere serer. Maarife değer vermeyiş millet ruhunun yıkılışını hazırlar. Maarif hangi yönde yürürse millet ruhu da onun arkasından gider. Şu halde millet, maarifi demektir.Fertte olduğu gibi millet vücudunda da iki unsur birleşmiş bulunur. Biri verasetle ecdattan getirdiği, öbürü maarifle getirdiği eğitimdir. Ecdadın veraseti tarih şuuru içinde saklıdır. Eğitim ise maarifin hizmetidir…”   MRİF DAVASINDA ANNELER Biliyoruz ki, ülkelerin geri kalmışlığ eğitimi ciddiye almayışındandır ya da bilgitoplumu olmasının yolu  eğitim davasını ciddiye almaları ile doğru orantılıdır. Gelelim bu günkü ana konumuza. Eğitim ana unsurları aile, okul, çevre olarak açıklanır, özelde ise anne-öğretmen ve sosyal çevredir. Bu unsurların arasında biri varki bana göre en önemlisidir. Çünkü çocuğun bilgi temellerini o atar. “ Çünkü bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Adeta gayr-ı müslim birisinin İslâmiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer. Bilhassa, peder ve validesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabanilik verir. O halde o çocuk, dünyada peder ve validesine hürmet yerinde istiskal edip çabuk ölmelerini arzu ile onlara bir nevî belâ olur. Ahirette de onlara şefaatçi değil, belki dâvâcı olur: “Neden imanımı terbiye-i İslâmiye ile kurtarmadınız?” Diye de bizlerden hesap sorar. Evet, eğitim sistemi çocuklarımızın ruh dünyasını aydınlatmalı. Yavrularımız kimsenin olmadığı yerde bizi Allah görür şuuru ile yetiştirilmeli. Dünya’da üstlendiği rolleri iyi oynaması da buna bağlıdar. Yanlış anlaşılmasın ben müfredat ve öğretmen anne kadar önemsiz değildir demiyorum. Bugün veli yani anneliğin önemi üzerinde durmak istedim. Kalın sağlıcakla.