İlk insandan, çağımız insanlığına kadar geldik. Bundan sonra kıyamete kaç yıl veya kaç asır var bilinmez, belki an meselesi! Fakat, her durumda insanoğlu şeytana taş çıkartacak kadar, cüretkâr, acımasız ve vicdansız! Oysa insanlık nice badireler atlatmış, tufanlar, depremler, savaşlar görmüş; sonrası açlık ve sefalet ama yine durduramamış hırsları onu…
Peki ümitsiz mi olalım, yaşadıklarımızdan veya yaşayacaklarımızdan. “İlmin son sözü ümitsizlik mi?” Asla, Allah’tan hiç umut kesilir mi?
Cemil Meriç bugünkü yaşananları 1974 tarihinde yazdığı kitabında net olarak görmüş, hatta senaryonun çok daha eskiden yazıldığını ifade edenler bile var.
Der ki: “İnsan, tabiattaki top yekûn tekamülün (olgunlaşma) anahtarı. Kendi şuuruna varan tekâmül. Eskiden soyunun kainatla sona ereceğine inanıyordu. Sonra yeryüzü ile birleştirdi akıbetini; ısı değişecek, atmosfer başkalaşacak yaşamak imkansızlaşacaktı. Nihayet anladı ki, kökünü kurutacak kurt kendi içinde…İmtiyazlı bir varlık olan insan, neden çok çok daha fazla yaşayamasın? Kiminin teselli kaynağı: uzaya göç. Ama göklerden tek misafir gelmedi ki, böyle bir ümide kapılalım. Artan nüfus, boğulan insan, azgınlaşan tahrip insiyakı…”
Yıllar önce bende yazmıştım ya: İnsanlık kendi sonunu kendi hazırlayacak! Veya kendi kıyametini kendisi hazırlıyor. Tıpkı ahiretteki ateşini hazırladığı gibi.
İKİ YOL VAR İNSANLIK İÇİN
Evet devam ediyor Meriç; “iki yol var insanlık için: Kendi kendini imha veya gerçekten insanlaşmak”
Oysa insanlık tek merkeze yönelen bir tür, öteki türler gibi dağıtıcı değil. Bu biricik düşünen türün sonu, çözülüş olamaz. Mekân ve zamanı aşacak insan. Bu kanatlanmış birleşmenin, birlikte düşünmenin eseri olacak. Birlikte düşünmek kişiliği ortadan kaldırmaz, geliştirir…” (Kay. Umrandan Uygarlığı s.107/106)
Müspet ilim, bütün insafsızlığı, bütün hissizliği ile haykırıyor diyen Rostand ise: “Dinozorlar, stegosefaller yok olmadılar mı? İnsan onlar gibi silinip gidecek. Bize güneşlik eden küçük yıldız, aydınlatıcı ve ısıtıcı gücünü kaybedecek, yavaş yavaş, yeryüzünde hayattan eser kalmayacak”
Şimdi insanlığı yok edecek, teknolojiyi üreten çağdaş Avrupalının çoğunluğu ümitsizlik çukurunda, bir kısmı ise insanlık diyor. Ama kimlerin sesi yüksek çıkıyor? Dijital İmparatorluk kuracağım diyenler kıs kıs gülüyorlardır yaşananlara…
İNSANLIK YOL AYRIMINDA
Evet Dünyada bir savaş var, aslında bu savaş hiç bitmedi. Bazen soğuk, kimi zaman sıcak, şimdiki savaşın adı ise biyolojik.
Michelet’ye göre) “Dünya ile sona erecek bu savaşlar; insanın tabiatla, ruhun maddeyle, hürriyetin kaderle savaşı. Tarih, bu sonsuz kavganın hikayesidir. Üstünlük insanda. İki düşmandan biri hep aynı, öteki boyuna güçleniyor. Alpler büyümediler fakat biz Simplon’u aştık. Rüzgarlar ve dalgalar yine eskisi kadar coşkun ama artık söz geçiremiyorlar buharlı gemilere. Bak yine burjuvazinin hakimiyeti. Tanrı’ya ve mukaddese açılan savaş… (Kay. Umrandan Uygarlığı s.104)
Şimdi kendi değerlendirmemize geçelim. Kitabın bu üç sayfasını okurken, günümüzün doyumsuz Nemrut’un torunlarını tanımlıyor gibi geldi bana, gibi değil tam onlar. Evet Tanrıyı bir savaşa zorluyorlar bunlar, tek dünya devleti diyorlar, insan nüfusu çok fazla, hatta dünyadan uzaya kaçıp kurtulacaklarını zannettikleri büyük ve güçlü projeler…
Kim bunlar, neden insanlığı yok etmeye çalışıyorlar. Oysa dünyanın kaynakları, daha nice milyarlara yeter, insanlık konuşmuyor ama hep ‘ben’ diyor. Şeytanın, Firavunların, Nemrutların ve Ebu Cehillerin dediği gibi. Çünkü o kadar güçlendiler ki, kendilerinin her şeyi yapacaklarını zannediyorlar.
Oysa hüküm Allah’ındır, Allah ise mazlumlarla beraberdir.
Yeni Dünya İmparatorluğu kurmak isteyenler, güneşle, gökyüzü ve yeryüzünün nizamı ile oynuyorlar, varsın oynasınlar. İnanıyorum ki, yakında büyük silleyi enselerinde göreceklerdir.
Ne zaman bilemem orasını, bildiğim bir şey var ki inananlar ve iyiler ayağa kalktığında, Rabbim onların elini boşa çıkartmayacaktır. Tarih boyunca bu hep böyle olmuştur…
Kalın sağlıcakla.