Günlük yazarken konu bulmak oldukça zor, zor ama bir konu bulmak gerekiyor. Neyse, dün öğle üzeri eve geldim,haberlere bakarken, A Haberde, bir ihtiyarın sağlık ocağına gittiğini, yer bulamayınca doktoru odasında beklerken, doktor hanım tarafından uğradağı sözlü şiddeti görünce irkildim, bu günkü köşemin başlığında ‘insanlık ve din ilişkisi’ üzerine kurgulamak istedim. “İnsan “Din” ile arınır ve asıl kimliğine kavuşur. Belediyeler suyu nasıl çeşitli süreçlerle arındırarak insanlara temiz su veriyorlarsa, Allah da insanı “Din” denilen olguyla arındırmak ve cennetine koymak, onu en güzel şekilde ağırlamak istiyor. Su yapı itibariyle temizdir; ne var ki, dış etmenler onu kirletir. Bu kirlilik haliyle midelere inerse; insanı bozar, hatta öldürebilir. İnsan da yaratılış itibariyle temiz bir varlıktır. Nefsi, şeytanı, dünyevi algısı, yaşantısı, yanlış inançları onu bozabilir. Bu durumda onun arınması gerekmektedir. Aksi takdirde “bozguncu” olarak insanlar arasında bulunur ve kötülüklerin kaynağı olur.   ALLAH KATINDA EN YÜCE DİN İSLAMDIR İnsanın yaratıcısı Allah’tır, “Din”in kurucusu da. Öyleyse Allah, insanı en iyi tanıyan ve onun arınması için ona en uygun reçete sunan yegâne varlıktır. İnsan bu reçeteyi kullanmadan ruhen sağlıklı ve donanımlı bir varlık olamaz. Böyle eksik, sağlıksız insanların iktidarları, toplumlar için adeta kıyamet olur. Ruhi aşınmalar baş gösterir ve tüm insanî hasletler (özellikler) bir bir anlam kaybına uğrar. Vefa kalmaz, ticari ahlâk bozulur, kalplerden emniyet duygusu sökülüp alınır; saygı, sevgi, mürüvvet, hoşgörü, sabır, metanet, iyilik… gibi insanı var kılan değerler aşınır ve yokluğa terk edilir. Bu durumda o toplum “bozgun”u yaşar. Zenginlik baş belâsı olur, fakirlik ahlâksızlığa yol açar. Hoşgörü zillet olur, iyilik enayilik olarak algılanır. İnsanlar değer yargılarını yitirir ve değerler anarşisi baş gösterir; adeta kıyamet sökün eder. Evlât ebeveynini, ebeveyn evlâdını tanımaz; amir memurunu ezer, devlet ricali soyguncunun, mafyanın kucağına düşer. Ezen ezdikçe ezer, ezilen ezildikçe ezilir. Yılanın zehri öldürücüdür, arının balı da şifa kaynağı. Her şey terkibinin istikametinde yol alır. İnsan terkibini, yani yaratılış özelliğini, fıtratını bozunca veya kaybedince yılandan da akrepten de daha tehlikeli olur. Terkibini bulunca da baldan şifalıdır. Sebze ve meyveler için toprak ne ise, insan için Din odur…” (D. Ali Taşçı)   VİCDAN-DAVRANIŞA YANSIR Evet, insan gerçek bir dini eğitim almış ise vicdanlıdır, merhametlidir, cömerttir,yardımseverdir özetle muamelesi düzgündür. Böyle olunca da dindar insan yukarda doktorun yaptığı vicdansızlığı yapmaz. Çünkü o, kendisinin BİR’ini her zaman kontrol ettiğini bilir. Etrafımızda dindar geçinen ancak muamelesinden şikayet ettiğimiz insanlarda elbette vardır ancak bu insanlar dini vicdanlarında sindirememiş kişilerdir. Gerçekten dinin emirlerini yaşayan insanlar, güzel ahlaklı olurlar. Bunu Efendimizin dilinden; “ Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” hadisinden anlamaktayız. Burada kimi müslümanların kendilerini(başka nefsim) hesaba çekmesi gerek. Mesele biz Rabbimizden af diliyorsak, affedici olmalıyız. Biz Allah’ımızdan sağlık istiyorsak, O(cc) Şafi olduğu için, biz de şifa verenlerden olmalıyız. Yani doktor, hemşire, sağlık memuru, eczacı isek şifa dağıtmada Allah rızası için çaba sarf etmeliyiz. Ben biliyorum ki, doktarlarımızın çoğunluğu böyledir. Allah onlardan razı olsun. Ama az da olsa, nezaket ve zerafet kültürü oluşmamış insanlar yukardaki densizliği de yapabiliyor. Nitekim Sağlık Bakanlığı da ilgili doktora soruştarma açmış zaten. Diyeceğim şu ki, devlet milletin efendisi değil, millet devletin efendisidir. Bu nedenle insanı yaşat ki, devlet yaşasın kültürü ile büyütüldük. Ancak yaşla amcada büsbütün hatasız değil, elbette izinsiz olarak bir yere girmemek gerekiyor. Hadi kalın sağlıcakla